Defne
Kendimden geçene kadar, kafamın içinde aynı isim yankılanıp durdu "Kitana.. Kitana.." Sırat, iblisin eşine verilen ikinci ismin bu olduğunu söylediğinde beynimde ki uyuşma ve kulaklarımda ki çınlama beni aciz bıraktı. Ayakta durmakta zorlandım, sanki ruhum bedenimden ayrılıyordu. Vücudum boş bir çuval gibi yere düşmeden hemen önce, onun bana doğru koştuğunu gördüm. Dizlerimin üzerine düştüğümde, seri bir hamle ile beni yakalayıp başımı sert zemine çarpmama engel oldu. Son duyduğum Ali'nin "abla" diye bağırması oldu. Kendimi kaybetmemle her şey hafızamdan silindi. Nerede ve kimlerle birlikte olduğumu unuttum. Bir boşluğun içinde süzülüyordum sanki.
Sonra hızla yerden havalandım. Yarı baygın haldeydim, göz kapaklarımı açık tutmak istesem de, istemsizce kapanıyor, neler olduğunu görmeme engel oluyordu. Zaten baktığımda da her şeyi flu görüyordum. Bedenimde hafif sarsıntılar hissettiğim de, birinin beni sıkıca kucaklayıp seri adımlarla taşıdığını anladım.
Annemin yaptığı nefis çaylı kekin sıcak kokusu sardı etrafımı. Yoksa yine televizyon karşısında sızmış mıydım? Ali geç saatte eve gelmiş ve beni odama taşıyor olmalıydı. Evet.. evet öyle olmalı.
"Merak etme canım, hepsi geçecek" Ali'nin telaşlı ama güven veren sesiydi bu. İyi de geçecek olan neydi? Evimde ve güvende değil miydim?
"Onu buradan çıkartmamız gerek, doktora gitmeli. Duyuyor musun? O iyi mi?" diye soran Yağmur'u duyduğumda bazı şeyler değişmeye başladı. Elbette evde değildim. Tanrım, lanet olsun tabi ki harabedeydim. Benliğim gördüklerini ve duyduklarını inkar ederken, beynim sinsice ve usulca bana gerçeği hatırlatıyordu.
Buna rağmen nedenini çok iyi bildiğim tanıdık bir güven duygusu uyandı içimde. Ali'nin kollarındaydım bunun başka açıklaması olamazdı. Kollarımı boynuna doladım ve başımı kardeşimin göğsüne yasladım. Harabenin koridorlarından geçerken duvarda ki şamdanlardan yansıyan ışıklar bir belirip bir kayboluyor, taş duvarların nemli kokusu genzime doluyordu.. Kulaklarımda ki çınlama belli belirsiz silinirken, etrafımda ki fısıltılı konuşmalar tekrar dikkatimi çekti.
"İyi olacak, olmak zorunda! Yoksa bu harabeyi yerle bir ederim" Kardeşimin bu sert ses tonunu nerede olsa tanırım.
"Biraz sakin ol" diyen Ateş araya girdi. "Korkacak bir şey yok, yaşadıkları bünyesine biraz ağır geldi sadece. Az sonra kendine gelir"
"Sen şaka mısın? Yaşadıklarından çok duydukları ona ağır geldi. Çünkü bu adi herif az önce ablama; onun İblisin karısı olduğunu söyledi"
Kahretsin.. Beynimde ki yankılanma tekrar başladı. Konuşmak, cevap vermek istedim ama başaramadım.
"Sessiz ol! Onu daha da korkutacaksın. Ayrıca karısı demedi 'eşi 'dedi"
"Aaa... tamam o zaman ya sorun yok. Kusura bakma Klaus arada ki devasa farkı kaçırmışım" alaycı ve kışkırtıcı konuşuyordu. Neden öfkesine hakim olamıyor ki bu çocuk?
Başımı göğsünden ayırmadan, elimi uzatıp yüzüne dokundum. "sus" demek istedim ama hala o gücü kendimde bulamamıştım.
"Bana bak evlat, anladık cesursun ve bu, içimde sana karşı az da olsa bir saygı uyanmasına sebep oluyor. Ama şunu bilmelisin ki, cesaret ve ahmaklık arasında ince bir çizgi var. Ve yerinde olsam o çizgiyi aşmazdım!"
"Asıl sen bana bak babalık! İn misin, cin misin bilmem ama şunu bil ki, beni korkutmuyorsun. En fazla beni öldürürsün ötesi de yok nasılsa"
"Emin ol çok daha fazlasını yapabilirim" Ateşin sesi tok ve keskindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU SADECE BAŞLANGIÇ
Mystery / ThrillerElimi uzatıp onun elini tuttuğumda beni kaldırıp kucağına aldı. Kendi etrafımızda dönüp duruyorduk. Sanki dans eder gibiydik.. ***** Şimdiyse burada, bu kana bulanmış savaş alanında, yer yüzüne mahşer gününü bizzat ben getirdim. Bu günün geleceğini...