Aslında her zaman bir sorun olduğunu biliyordum. Sadece uykumda değil, gözüm açıkken bile gördüğüm tüm o kabuslar, başlı başına bende yanlış giden bir şeyler olduğu anlamına geliyordu. Birkaç yıl öncesine kadar bulduğum her doktora, her danışmana, astroloğa ve hatta internette okuduğum bir yazı sonrası falcıya dahi gittim. Sonuç; koca bir hiç..
Daha altı yaşında gördüğüm o rüya gelecekte görecek olduklarımdan daha masum olsa da, o yaşta bunu düşünecek potansiyel de değildim.
Mahşer gününü, günde kaç defa aklınıza getirirsiniz? Ben hiç getirmem. Çünkü neye benzediğini çok iyi biliyorum. Oradaydım..
O kızıl gökyüzünde ki, ay ışığı altında tüm o insanları gördüm. Gücüyle övünen ve dünya da tanrı gibi hüküm süren o insanların ayaklarında ayakkabı olmadan, üstleri yarı çıplak halde "merhamet" diye yakararak koşturmalarını, ilahi aktin sözde koruyucularının etlerine geçirilmiş kancalarla nasıl sürüklendiğini, adaletten söz edip, halkı kendi çıkarları uğruna sefalete mahkum edenlerin dillerinin boyunlarına dolanmasını izledim.
Günahsız olan bazılarına melekler refaket ederken, zalimlere ise kara zebaniler eşlik ediyor ve köprüye doğru zorla itiliyorlardı. Pek çoğu sırat köprüsüne ulaşamadan lav şelalesinden aşağı düşüyordu. Tahtları ellerinden alındığında ne kadar da zayıf ve zavallıydılar.
Sonra kendimi gördüm, henüz altı yaşında olmama rağmen ellerim kızgın demirlerle zincirlenmişti. Zincirin diğer ucu ise bir zebaninin elindeydi. O yaşta nasıl bir günah işlemiş olabilirdim ki?
Sırat köprüsünden geçme sırası bana geldiğinde öylece durdum. Adım atmam ve oradan geçip cennete varmam gerekliydi. Bileklerimde ki kızgın demirler canımı çok yakıyordu. Önce bileklerime sonra köprüye baktım. Derin bir nefes alıp ileri doğru bir adım attım. Ama daha adım atar atmaz köprü sallanmaya başlayarak beni düşürmeye çalıştı. Geçmeme asla izin vermeyecek ve beni lav çukuruna atacaktı. İşte o an bir el tuttu kolumdan ve hızla geri çekti beni. Zincirlerimi kırarak beni özgür bıraktı.
"Bunu yapmak zorunda değilsin" dediğinde yüzüne dikkatle baktım. Gördüğüm sıradan bir yüz değildi. Ay ışığı yüzünü aydınlattığında onun diğerlerinden çok farklı olduğunu fark ettim. Az önce ki meleklere yada zebanilere benzemiyordu. İlahi bir yüzü vardı. Bana öyle içten öyle sevgi dolu bakıyordu ki; hayır demedim.
Elimi uzatıp onun elini tuttuğumda beni kaldırıp kucağına aldı. Kendi etrafımızda dönüp duruyorduk.
Sanki dans eder gibiydik..Şimdiyse burada, bu kana bulanmış savaş alanında, yer yüzüne mahşer gününü bizzat ben getirdim. Bu günün geleceğini hep biliyordum. Üzerimde savaş zırhım, elimde gümüş kılıcım ve acımasız ordum ile onlara yaptıklarımı çoktan hak etmişlerdi. Ve bu onlara sunduğum en merhametli adaletti.
Bu kan vadisinde yürürken, gözlerimi kapattım ve kan kokusunun ciğerlerime dolmasına izin vererek derin bir nefes aldım. İntikamın verdiği haz başımı döndürüyordu.
Zaaflarımdan tamamen arındım. Artık beni durdurabilecek bir güç yok. Belki de geçmişte o köprüden geçmeme izin verilmeliydi. Ama artık çok geç. Ne benim, ne de bir başkasının o köprüden geçmesine asla izin vermeyeceğim. Her iki alemde de onlara cehennemi yaşatacağım.
Cennet artık onlar için sadece masaldan ibaret. Bu yüzden onu yakmalıyım. O köprüyü sonsuza dek yok etmeliyim. Savaş başladı...
Peki ya siz; hiç ay ışığında iblis ile dans ettiniz mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU SADECE BAŞLANGIÇ
Mystery / ThrillerElimi uzatıp onun elini tuttuğumda beni kaldırıp kucağına aldı. Kendi etrafımızda dönüp duruyorduk. Sanki dans eder gibiydik.. ***** Şimdiyse burada, bu kana bulanmış savaş alanında, yer yüzüne mahşer gününü bizzat ben getirdim. Bu günün geleceğini...