Sırat'ın son söylediği havada buz etkisi yaratmıştı. Hepimiz tek kelime etmeden duruyorduk. Konuşmak ve ona hesap sormak istiyordum ama ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Arkası bana hala dönüktü. Bir şeyler söylemesini bekliyordum fakat tek kelime etmiyordu. Başımı çevirip Ateş'e baktığımda eli ile alnını ovaladığını gördüm. Biliyordu.. O da biliyordu ve bana tek kelime etmemişti. Bakışlarımı tekrar Sırat'a çevirdiğimde ağır ağır bana döndü. Başım dönüyormuş gibi olduğunda gözlerimi kapayıp tekrar açtım. Etrafını yine gri duman kaplamıştı. Başımı iki yana sallayıp tekrar bakınca duman yavaşça dağılırken bana doğru yürüdüğünü gördüm. Asıl sorun her zamankinden farklı görünmesiydi.
Gelip tam karşıma durdu. Çene hizasında hafif dalgalı, siyahla karışık gümüşi renkte saçları vardı. Buz mavisi gözleri keskin ve kartal bakışlıydı. Burnu, dudakları, hafif kirli sakalı ve şekilli çene yapısı yüzü ile tam bir uyum içerisindeydi. Ve o lanet olası gamzeleri...
Artık değişkenlik yoktu. Onu olduğu gibi görüyordum. Buna emindim, çünkü rüyalarımda gördüğüm adamın ta kendisiydi. Lora'nın 'baba' diyerek kucağına atladığı adam oydu. Dün gece Kitana'nın gördüğü yüz de buydu. Artık onu hatırlıyordum.
Kitana'nın onu ilk gördüğü andan, kılıç talimi yaptıkları ana kadar.. Düğünlerinden, ilk gecelerine kadar.. Lora'nın doğumundan, birbirlerini kaybettikleri ana kadar olan tüm o anları hatırlıyordum. Kalbim o kadar hızla atıyordu ki, tekrar gözlerimi kapayıp sakinleşmeyi bekledim. Aksi halde kalp krizi geçirmem kaçınılmaz olacaktı.
"Kit..?" sesi bütün beyin hücrelerimde yankılandı. Fısıltı şeklinde konuşmasına rağmen, sesi kulaklarımı sağır edecek gibiydi. Öfkeliydim, hem de çok öfkeliydim. Bunca zaman bana her şeyi anlattıklarını söylerlerken aslında hepsi beni aptal yerine koymuşlardı. Gözlerimi açıp, onunla göz göze gelince yüzü taş kesildi. Bakışlarımın öfkemi yansıttığına emindim. Çünkü dün akşam ki güç ve öfkenin tekrar damarlarımda aktığını hissediyordum. Artık hiçbir şey eskisi olmayacaktı. Hızla arkamı dönerek oradan uzaklaşmaya başladım. Ateş ve Yağmur arkamdan seslendiyse de umursamadan ormanın içine daldım.
Arkamdan geldiklerini biliyordum çünkü konuşmalarını duyabiliyordum.
"Yağmur, belki biraz yalnız kalması gerekiyordur."
"Hayır Ateş, onu bu halde yalnız bırakamam. Yaşadıkları yeterince ağırdı zaten. Şimdi birde Sırat'ın geçmişte kocası olduğunu öğrendi. Tam ona güvenmeye başlamışken, bu onu sarstı. Hem sen neden söylemedin? O senin dostun değil miydi?"
"Sırat kendisi anlatmak istedi. Sadece doğru zamanı bekliyordu. Kaldı ki, gece ortalık karışmasaydı ona söyleyecekti. Bu yüzden bunu söylemek bana düşmezdi. Ayrıca.. o hala onun kocası."
Harika..
"İblis içinde aynısını söylemiştiniz."
"Aynı şey değil. İrina, İblisin kanadındaki tüyden yaratıldı. Onun eşiydi, yani eşitiydi."
"Bence bir farkı yok."
"Çok farkı var. Sırat ve Defne'nin evlilikleri binlerce yıl önce melek Mikail tarafından kutsandı ve bu bozulamaz. Tanrı huzurunda onlar hala karı-kocalar."
Hayır, hayır.. Anlamaya ve bazı şeyleri kabullenmeye çalışsam da bu.. bu çok fazla..
"En azından bana söyleyebilirdin. Onu bu konuda hazırlayabilirdim. Neden bir şeyleri anlatmak için son ana kadar bekliyorsunuz anlamıyorum."
"Bunu gerçekten bilmediğine inanamıyorum." Bunu söyleyen Emmaydı.
"Ne yani sende mi biliyordun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU SADECE BAŞLANGIÇ
Mystery / ThrillerElimi uzatıp onun elini tuttuğumda beni kaldırıp kucağına aldı. Kendi etrafımızda dönüp duruyorduk. Sanki dans eder gibiydik.. ***** Şimdiyse burada, bu kana bulanmış savaş alanında, yer yüzüne mahşer gününü bizzat ben getirdim. Bu günün geleceğini...