2. KISIM: 14. Bölüm

113 22 193
                                    

Adem ve Havva cennetten kovulduğunda birbirlerinden ayrı düştüler. Çünkü İblisin kışkırtması yüzünden yasak meyveden yemiş ve nefisleri uyanmıştı. Meyveden yedikleri anda edep yerlerini kapatan nurdan kıyafetler çözüldü. Birbirlerini çıplak olarak gördükleri ilk an utanmış olmalarına rağmen meraklarına yenik düştüler. Keşfetme ve sahip olma dürtüsü onları teşvik ediyordu. Böylelikle tüm yasaklara rağmen birbirlerine sahip oldular. O gün orada, o cennet bahçesinde daha önce hiç bilmedikleri kendilerine has yeni bir cennet keşfettiler.

Tanrı buna öfkelendi. Onlara her şeyi sunmuş ve karşılığında sadece tek bir şey istemişti; sadakat. Ama başaramadılar. Bu ilk itaatsizlikti. Adem ve Havva'yı cennetten sürgün ederken her ikisini de dünyanın bir köşesine bıraktı. Amacı onları gözlemlemekti. Yaptıkları şeyi anlık bir nefisle mi yoksa gerçek bir bağ ile mi yapmışlardı görmek istiyordu. Bu ise onların ilk sınavıydı. Tam yüz otuz yıl boyunca bir an bile vazgeçmeden, yer yüzün de birbirlerini arayıp durdular. Nihayet bulduklarında ise melekler bile mutluluktan ağlıyorlardı. İşte bu da, ilk yeni yaşam çarkının dönmesine sebep oldu.

Günah işlediler, sınava tabi tutuldular ve nihayetinde sınavı geçerek yeni bir hayata başladılar. Adem ve Havva'nın birbirlerine duydukları aşk ve karşı konulmaz arzuları ne yazık ki hala genetik miras olarak devam ediyor. Bu yüzden insan her zaman arayış içindedir. Her şeye sahip olsak bile gerçek aşkı bulmadan vazgeçmeyiz. Ne yazık ki, doğru olanı bulana kadar da yasak meyveden yiyip dururuz.

İlk yaratılıştan beri tek olmadık, doğamız gereği her zaman çift yaratıldık. Ruhunuzun diğer eşi dünyanın bir yerinde sizi arıyor olabilir. O nedenle asla vazgeçmeyin. Adem gibi yüz otuz yılımız olur mu bilmem ama onu mutlaka bulacağınıza inancınız olmalı. Netice de ben, daha önce adını bile duymadığım bu dünya da aşkını bulmuş bir kadınım...

****

Gün ışığı göz kapaklarımdan içeri daldığında onları yavaşça araladım. Güneş hala tepedeydi ve hava oldukça yumuşaktı. Uykuya daldığımdan beri fazla zaman geçmemişti anlaşılan. Vücudumu esnetip etrafıma bakınınca onu göremedim. Evden çıkarken yanıma aldığım örtülerden birini üzerime örtmüştü. Biraz ileri de ise Alistar'ın içkisinin bulunduğu hasır sepet vardı. Karşı kıyaya gidip bunları getirdiğine göre fazla uzakta olamaz diye düşündüm. Örtüyü üzerime doğru çekip sarıldım ve az önce olanları gözümde canlandırdım. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyordum. Tek bildiğim onu deli gibi arzuladığımdı. Ellerimle yüzümü kapatıp gülümsedim. Hatırladığım anlar içimi gıdıklıyordu.

"Merhaba uykucu." Gölden gelen su sesi ile ellerimi yüzümden çekinde onu gördüm. Yine, yeniden karşımda çırılçıplak duruyordu. Dirseklerim üzerinde doğrulup ona baktım. Yüzünde muhteşem bir gülümseme ve elinde ise içi kamkat dolu bir kase vardı. Artık onu her görüşümde kalbim bu şekilde sıkışacak mı benim?

"Merhaba."

Kayalığın üzerine çıkınca elindeki kaseyi yere bıraktı. Hemen kenarda duran başka bir örtüyü eline alarak belinin biraz altından etrafına sardı. Nefes al Defne, nefes al.. Kaseyi de alarak baş ucuma geldi ve dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup yanıma oturdu. Bende doğrulup oturur pozisyona geçtim.

"Bak sana ne getirdim?" Eline aldığı bir kamkatı dudaklarıma uzattığında beklemeden ısırdım. Kamkat'ın tatlı ve hafif mayhoş tadı tüm damağıma yayıldı. Geri kalan parçayı da kendi ağzına atarak yediğinde gülümsedim.

"Teşekkür ederim." dedim.

"Ne için?"

"Az önce olanlar için, benden vazgeçmediğin için, bunca yıl beklediğin için ve.. kamkat için." diyerek ona göz kırptım.

BU SADECE BAŞLANGIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin