Neforia'nın arnavut kaldırımlı sokaklarında yürürken gördüğüm ev ve bahçeler muazzamdı. Burası gerçekten ortaçağ ve modern dünyanın karışımı gibiydi. Ufak tefek farklılıklar haricinde evler genellikle tek tipti. Her evin kendi bahçesi vardı.
Sık aralıklarla dikilmiş sümbül ve erguvan ağaçlarının kokusu beni benden alıyordu. Etrafa bakınırken yanımdan hızla geçen bisiklet beni korkutunca sıçradım. Bisikleti süren genç çocuk "özür dilerim" diye seslenince öylece baka kaldım. Sırat hemen arkamdaydı ve hala sessizce yürüyordu.
"Az önce yanımdan bir bisiklet geçti."
"Ee.. ne var bunda?"
"Böyle bir yerde bisikletin ne işi var."
"Geçmişe dönmedik Defne, burası sadece farklı bir dünya. Burada her şeyi yapabiliriz veya her teknolojiyi getirebiliriz. Ama bunu istemiyoruz. Buradaki herkes sıradan hayatın tadını çıkartıyor. Neforia'dan ayrılıp sizin dünyanızda yaşayan pek çok insan var. Veya oradan gelip Neforia'ya yerleşen. Tabi bu o kadar kolay değil."
"Yani her elini koluna sallayan giremiyor. Öyle mi?"
"Aynen öyle. Aksi halde tıpkı sizin dünyanız kadar kirlenmiş olurdu. Zaten buradan giden neforların amacı da bu. Orada düzeni ve iyiliği yaymak. Onlara bir şeyler öğretmek ve öğrenmek."
Arnavut yolu bittiğinde sola döndük. Ormana doğru giden patika bir yola girerek yürümeye devam ettik. Her yer yeşilin tonları ile süslenmişti. Belli ki, Tanrı bu şehre fazla özenmişti. Sessizce temiz havayı içime çekerek yürüyordum. Sırat yanımda bir şeyler anlatıyordu ama dikkatimi ona veremiyordum. Aklımdan yüzlerce şey geçiyordu.
Sonra onu düşündüm; annemi. Kim bilir şuan ne yapıyordur. Yanında olup başımı dizlerine yaslamak ve olanları anlatarak, bana bir yol göstermesini çok isterdim. O her zaman güçlü ve akıllı bir kadındı. Her soruna mutlaka bir çözümü olurdu. Keşke onun gibi olsaydım. Onun gibi olmak..
"Hey.. bir dakika!" Tanrım bu daha önce nasıl aklıma gelmedi.
"Ne?"
"Annem. Yani o.. Eğer Kitana sadece kendi soyunda doğmak istediyse, bu durum da o.."
"Evet, o da bir nefor. Bunu cidden şuan mı düşündün? Bence ilk sorman gereken buydu."
"Buna inanamıyorum. Yani o biliyordu ve bana söylemedi."
"Nefor olduğunu söylememiş olabilir. Neticende senin dünyanda da kimse gidip de birilerine 'merhaba ben insanım' demiyor."
"Peki ya beni biliyor mu? Yani yeniden doğan bir şey olduğumu?"
"Şey? Sorduğun şey senin Kitana olduğunu bilip, bilmemesi ise, hayır bilmiyor. Aksi halde seni bulmak kolay olurdu."
"Beni arıyordun yani?"
"İki yüzyıl önce peşini bıraktım. Bu yüzden böbürlenme."
"Böbürlenmedim. Sadece merak ettim. Ayrıca.. ahhh.." Sağ el bileğimde ki sızıyla inledim.
"Neyin var?"
"Sanırım bir şey beni ısırdı veya soktu."
"Arı falan mı?"
"Bilmiyorum ama acıyor." yanıma gelip elimi eline aldı ve yakından baktı.
"Kızarmış." diyerek parmaklarını bileğimin üzerinde gezdirdi. Bu garip bir histi. O bileğime bakarken bende onu izliyordum. Saçları, gözleri ve uzun kirpikleriyle harika görünüyordu. Tekrar bir acı hissettiğimde ağzımdan bir inilti çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU SADECE BAŞLANGIÇ
Mystery / ThrillerElimi uzatıp onun elini tuttuğumda beni kaldırıp kucağına aldı. Kendi etrafımızda dönüp duruyorduk. Sanki dans eder gibiydik.. ***** Şimdiyse burada, bu kana bulanmış savaş alanında, yer yüzüne mahşer gününü bizzat ben getirdim. Bu günün geleceğini...