45. Bölüm (Final)

34 2 1
                                    

Herkese merhaba. Uzun bir aradan sonra yeni bölüm. Mahpeykerin hayallerine kavuştuğu bir bölüm oldu. Ve bu bölümle de onları paralel evrene göndermiş olduk. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Son kez yorumlarınızı ve oylarını atmayı unutmayın.


*****

Mahpeyker Sultan kendinden emin bir şekilde altın yola kadar ilerliyordu. Herşeyin en iyisi olduğuna o kadar emindi ki bundan şüphe dahi duymuyordu. Ona itaat eden kullarına amansız bir şekilde inanıyordu. Has oda kapısının önüne kadar ilerlemeyi başardılar. Şimdiye kadar her şey onların istediği şekilde ilerliyordu. Sorunsuz bir şekilde istediği yere varmıştı nihayetinde...

***

Valide Dilruba Sultan ve padişah Sultan Mustafa her şeye karşı önlemini almıştı. Ne kadar korksalarda belli etmemeye, dik durmaya vede asla boyun eğmeyeceklerini herkese gösterir gibiydiler. Valide Dilruba Sultan bu yaşadıklarına daha fazla dayanamamış ve oğluna engel olmak istemişti.

"Ne duruyoruz burda Mustafa? Askerleri de alıp burdan kaçalım. Canımızı kurtaralım oğlum. En azından sen kaçıp kurtul."

Genç padişah yaptığı hatalara rağmen sarayından ayrılmaya, tahtını kolay kolay bırakmayacaktı. Hain, korkak bir padişah olarak anılmak istemiyordu. Yaptığı yanlışlara yahut yapamadığı hayallerine rağmen böyle anılmak istemiyordu.

"Olmaz Validem. Unutun bunu. Olmayacak öyle bir şey. Ben sarayımı terketmem. Kanımın son damlasına kadar savaşıcam. Bırakmıycam bu hainlerin eline."

Valide Dilruba Sultan ne dediyse oğlunu bu kararından döndürememiş ve kaderine razı olmuş bir şekilde olacakları beklemeye başlamıştı.

***

Bir müddet altın yolda bekledikten sonra Gül ağa evlatlarım ile birlikte yanımıza gelmişti. Evlatlarıma göz ucuyla bir kez daha bakmış ve Rüstem Paşa'nın has odanın kapısını açmasıyla ilerlemeye devam etmiştim.

İçeriye girdiğimizde bir kaç asker daha vardı. Lakin onlar da alt edildi. Yeniçeri askerleri has odayı kuşatmıştı. Sultan Mustafa ve Validesini abluka altına almıştı. Sultan Mustafa kılıcını indirmiyordu. Validesi olacak o kadın ise oğlunun önüne geçip onu korumaya çalışıyordu.

"Allah senin belanı versin Mahpeyker! Allah senin belanı versin! Her şey senin başının altından çıktı, öyle değil mi? Anla artık tahtta senin evlatlarının bir hükmü yok. Şimdi geldiğin kuyuya geri dön. Yoksa yemin ederim seni kendi ellerimle öldürürüm."

Dilruba'nın bu hallerine üzülmüş ve itici bir şekilde gülmüştüm.

"Çok zor demi Dilruba?" Dilruba anlayamamış ve başını hafifçe yana eğmişti. Ne zor olan? Der gibi.
"Evladının canı için yalvarmak? Sen bu duyguyu bana yaşattın ve ben o gün sana bir yemin ettim. Bana yaşattıklarını sana yaşattırmadan ölmiycem? dedim." Kollarımı iki yana doğru açtım. "Bak ben burdayım Dilruba. İstediğini yapabilirsin. Lakin evvel sıra bende. Önce sen yaptıklarının bedelini ödiyceksin."

Dilruba askerlerin hareketliliğinden korkmuş ve oğluna daha sıkı sarılmaya başlamıştı. Sultan Mustafa ise hiç bir şey yapamadan öylece durup beni izliyordu. Gül ağaya seslenmemle evlatlarım ve Nurbahar sırasıyla içeriye girip ardımda durmaya başladı. Dilruba bunları görünce daha da hiddetlenmişti. Konuşmaya başlayacağı vakit Mustafa sözünü kesmiş ve konuşmaya o devam etmişti.

"Ne yapıcaksın Mahpeyker Sultan? Beni tahtımdan edip küçücük oğlunu tahta oturtucaksın. Bunu yaparak anca devletin sonunu getirirsin?"

Sultan Mustafa'ya ne kadar sinirli olsamda ona içimde her zaman bir sevgi vardı. Sevdiğim adımın ilk göz ağrısıydı ve bu beni hep üzmüştü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İktidar Oyunları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin