Çok tatlış, minnoş bir kitapla yeniden sahalardayız. VeyKen hakkında içimizde kalan her türlü detayı bu kitapta işlemeye çalışacağım. Senaryomuzu Gönül Dağı'nın orijinal senaryosundan ayıran 2 durum var sadece, onu da okudukça göreceksiniz.
İstek sahneleriniz veya "dizide göremedik burada görelim" dediğiniz bir ayrıntı varsa gönül rahatlığıyla yazabilirsiniz, dikkate almaya çalışırım <3
Satır arası yorum yapmayı unutmayın :)
Keyifli okumalar 🦋
"Buyurun hocam, çayınız."
"Sağolasın."
Kantin görevlisinin uzattığı çayı alan genç adam, içindekini dökmemek için yavaş adımlar atarak kafeteryadaki masalardan birine yöneldi. Sıcak bardağı masaya koyup kendini sandalyeye bırakırken derin bir nefes vermişti.
"Şu yaşlı herifin ağzını yüzünü dağıtmadan yeni hocayı gönderirler umarım..." diye mırıldandı yavaşça, çayını yudumlamadan önce.
Sıcak bardak ellerini, çay da içini ısıtırken bardağı yeniden masaya koydu. Daha 10 dakika önce yaşananlar aklına geldiğinde, öfkesinin tekrardan parladığını hissetti.
"Şeytan diyor yenil öfkene, çık yukarı, atla üstüne..." derken zorlukla kendini dizginleyip ofladı. Her ne kadar sinir olsa da, yalnızca bir-iki gün sabretmesi gerekiyordu. Sonra herif gidecekti zaten.
Ah Hakan hocam ah... diye düşündü, kafeteryadaki tek tük hastane personeline göz gezdirirken. Ne olurdu bizi bırakmasaydın?
Özlem dolu bir nefes çekti içine. Hastanede çalışmaya başladığı günden beri genel cerrahi bölümü başkanı Hakan hocayla aralarında çok güzel bir bağ gelişmişti. Ama 6 senenin sonunda yurtdışına gitmek zorunda kalan Hakan hoca, birkaç gün önce cerrahi ekibiyle vedalaşmıştı. Onun gidişini izlerken gözyaşlarına zor hakim olmuştu Veysel. Abi yerine koyduğu, çok değerli bir insandı onun için.
Şimdi ise ilçe hastanesine yeni atanacak kişiyi bekliyorlardı. O gelinceye kadar geçici bir uzman doktor getirmişlerdi cerrahinin başına, ama o da iki günde ekibi canından bezdirmişti. Yeni teknolojilere alışamamış, hala kendi zamanının yöntemlerini kullanan yaşlı adamdan başta cerrahi ekibi olmak üzere bütün personel bıkmış durumdaydı. Ama %20 sağır olması biraz da işlerine geliyordu, arkasından fısıldaşmalarını duymadığı için.
Düşüncelerini bir kenara atan Veysel, çayından bir yudum daha aldıktan sonra ayağa kalktı. Önce yoğun bakımdaki hastasını kontrol edecek, sonra da eşyalarını toplayıp çıkacaktı. Biraz daha geç kalırsa Düğüncü Muammer'den işiteceği azar kaçınılmazdı.
Dalgın bir şekilde ilerlerken, önündeki bir gölgeyi son anda fark ederek zınk diye olduğu yerde durdu. Karşısındaki adam da birine çarpmak üzere olduğunu anca görmüş ve korkunç bir çarpışma olmadan önce duraksamayı başarmıştı. İki adam, bir an birbirlerine baktılar.
Veysel adamı tanımadığına emindi. Üzerinde sivil kıyafetler vardı, yüksek ihtimalle bir hasta yakınıydı.
"Önüne baksana kardeşim." dedi adam ters ters. Onun elindeki kahve bardağına bir bakış atan Veysel, dik bakışlarını yüzüne çevirdi.
"Yoh ya? Asıl sen önüne bak. Elinde kahve var bir de."
"Senin elindeki ne? Meyve suyu mu?" dedi adam alayla. "Sanki çarpsan yakmayacaktı."
Zaten geç saate kaldığı için yorgun olan Veysel, sinirinin tepesine çıktığını hissederek cebindeki yumruğunu sıktı.
"Tamam, uzatma. Git işine." deyip adamın yanından geçerek uzaklaştı. Arkasından "Gidiyorum zaten." diyen sesi duyduğunda ise sakinleşmek için sesli bir tövbe çekmesi gerekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybedilmiş Bir Oyun • VeyKen (Gönül Dağı)
FanfictionGenel cerrahi bölümünün hocası Veysel Kaya ve yeni cerrahi bölümü başkanı Kenan Acar... Düşmanlıktan arkadaşlığa; Dostluktan kardeşliğe dönen bir hikaye 💫 Kaportacı Veysel'i Doktor Veysel olarak okumaya hazır mısınız?