Bir oda... Sıradan, dört duvarı olan bir oda; kaç acıya, kaç anıya şahitlik yapardı?
Başka odaları bilmezdi Veysel ama; eski cerrahi odası, onun hayatının en büyük acılarına, en kötü anılarına şahitlik yapmıştı.
Önceden buraya daha sık gelirdi; çoğunlukla Hakan tarafından getirilirdi. Sakinleşip kendine gelinceye kadar da çıkmazdı. Bir süre sonra daha çok yalnız gelmeye başlamıştı, ama Hakan'a kapısı her zaman açıktı tabii odanın.
Sonra gitmişti; hocası, abisi... Bir boşluğun içinde bulmuştu kendini Veysel. Sırdaşı, oda arkadaşı bir anda çıkıvermişti sanki hayatından.
Ama odadan çıksa da, kalbinden çıkmamıştı.
Bu oda onun Hakan hocasıyla, Hakan abisiyle olan anılarının şahidiydi. Bu yüzden başkasını almamıştı Veysel oraya. O anıların yerine yenileri gelsin, yerleşsin, eskileri unuttursun istememişti.
Ta ki biri, ondan izin bile almadan odasının kapısını aralayıncaya kadar.
Bir adam girmişti hayatına; sert, buzdan gözleri olan bir adam. İçinde Veysel gibi gizli bir öfke taşıyan, hayatın yaraladığı, özünü bulmaya gelmiş bir adam.
Ve başta Veysel'e buzdan farksız gelen o gözler; nasıl olduğunu bilmese de, yalnızca sevgiyle bakar olmuştu zamanla.
Kenan Acar, öyle güzel dokunmuştu ki Veysel'in kalbine; Hakan'ın bıraktığı boşluğu doldurmakla kalmamış, yeni bir sayfa açtırmıştı hayatında. Veysel o sayfaya hep güzel anılarını yazmıştı... Bugüne kadar.
Şimdi; Kenan'ın onu bile şaşırtarak girdiği o odanın köşesinde, dizlerini kendine çekerek oturmuş, başını duvara yaslamış, az önce olanları tekrar tekrar düşünüp kendine işkence etmekle meşguldü Veysel.
Öfkeliydi, ama kime?
Kızgındı, ama niye?
Pişmandı... ama neye?
Ona "ÇÜNKÜ SENİN ABİN BENİM!" diye haykıran adama önceki dakikalarda öfkeyle bağırmış, bununla yetinmeyip yüzüne vurmuş, canını acıtmış olması; bir bıçak gibi Veysel'in göğsünü tekrar tekrar deşiyordu.
"Ama yine dürüst olacağım... Kimsenin Hakan hocamın yerini tutabileceğini düşünmüyorum, siz de dahil. Çok şey yaşadık biz onunla beraber, çok şeyin üstesinden geldik... Bu yüzden, sadece sizi değil, kimseyi onunla bir tutamam."
Bu odada Kenan'a söylediği cümleler bir kez daha çalkalandı zihninde. Gözlerini yumdu, geç de olsa öğrendiği gerçeği hatırladı ve kabullendi: biri, Hakan hocasının yerini çoktan almıştı.
"Keşke..." diye fısıldadı, gözleri dolarken. "Keşke böyle olmasaydı..."
Kenan onu affeder miydi? Söyledikleri için, yaptıkları için... Sadece hocası olsa, yaptığı gene saygısızlığın âlâsıyken; üstüne bir de öz abisi olması...
Oflayan Veysel gözlerini araladı, başı fena halde ağrıyordu. Bugün öğrendiklerini ve fark ettiklerini kaldırmak çok zordu... Uzun bir süre de sindiremeyecekti yüksek ihtimalle. Elindeki sızlama, ona bir kez daha Kenan'a attığı yumrukları hatırlarken, derin bir nefes verdi.
Hasta yakınına saldırdığında, Kenan ona yargılayıcı tek bir cümle etmeden gelmiş ve yarasını sarmıştı. Ve kabullenmesi zor da olsa, Veysel'in şu anda tek ihtiyacı, yarasının sarılmasıydı... Kenan tarafından.
O anda, sanki düşüncelerini biri duymuş gibi, odanın kapısı aralandı.
Hızla başını kaldıran Veysel, gelenin kim olduğunu gördüğünde zorlukla yutkundu. Birkaç saniye içinde az önce olanları hatırladı ve büyük bir utançla bakışlarını kaçırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybedilmiş Bir Oyun • VeyKen (Gönül Dağı)
FanficGenel cerrahi bölümünün hocası Veysel Kaya ve yeni cerrahi bölümü başkanı Kenan Acar... Düşmanlıktan arkadaşlığa; Dostluktan kardeşliğe dönen bir hikaye 💫 Kaportacı Veysel'i Doktor Veysel olarak okumaya hazır mısınız?