Bölüm 41 - Umutsuzluk

484 25 81
                                    

Feeeeeeena bir bölüm, hehe.

Yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar<3







Oldukça rahatsız bir uykuda olan Veysel, nefes nefese açtı gözlerini. Bir türlü uyuyamamış, daldığı anda da saçma sapan rüyalar görmeye başlamıştı. Oflayarak derin bir nefes verdi; zihnini meşgul eden düşünceler olmasa rahatlıkla uyurdu aslında ama...

Odanın kapısı açılarak içeri keskin bir ışık dolduğunda, gözlerini kısarak hafifçe doğruldu yerinde. Üç adam girdi odaya; üçünün de üzerinde doktor önlüğü, ağızlarında maske vardı. Hiçbiri tanıdık görünmüyordu.

"N'oluyor ya?" diye mırıldandı Veysel, uyku sersemi sesiyle.

Ama adamların ikisi yatağın birer yanına geçip kollarından tuttuğunda, gözleri şok içinde açıldı ve uyku namına hiçbir şey kalmadı. "Lan!" dedi çırpınırken, korkuyla. "Siz ki-"

Üçüncü adam, elindeki mendili ağzını ve burnunu kapatacak şekilde yüzüne bastırdığında konuşması yarıda kesildi Veysel'in. Deli gibi çırpınarak kurtulmaya çalıştı ama hem yorgundu, hem de adamlar sımsıkı tutuyordu onu.

"A-Abi!" Boğuk bir sesle aklına gelen ilk kişiye seslenmeyi denedi, ama başaramadı. Soluduğu eter yüzünden başı dönmeye, gözleri kararmaya başladı. En sonunda, bedeni gevşekçe adamların kollarının arasından kayarak baygın halde yatağa düştü.

Sonrası ise bir ceset torbasına konulup hala doktor kılığındaki adamlar tarafından asansörle otoparka indirilerek hazır bekleyen arabaya konulması şeklinde devam etmişti.

Araba hastaneden çıkıp uzaklaştığı esnada ise yüzlerce metre ötede Kenan, korkudan delirmekle meşguldü.

*********************

Odasında, masanın arkasındaki koltuğunda oturan; dirseklerini masaya yaslamış, başını da ellerinin arasına almış olan Kenan; yorgun bir nefes verdi. Zihni darmadağınıktı, düşünceleri oradan oraya savruluyordu. Sürekli farklı şeyler düşünmekten, dönüp dolaşıp canını yakan hatıraları tekrar tekrar hatırlamaktan, boğazındaki yumrunun ona işkence etmesinden bıkmıştı. Tek istediği eve gidip kendini uykunun kollarına bırakmaktı; ama şu anda yapabileceği son şey buydu. Hastaneden çıkması söz konusu bile değildi.

Veysel'in karşısında, Hakan'ın dediği gibi, maskesini indirmesi iyi bir fikir miydi bilmiyordu. Bir yanı, kardeşine karşı az da olsa dürüst olabildiği için rahatlasa da; diğer yanı doğru yapıp yapmadığını sorgulayıp duruyordu. Hiç değilse, Kenan artık Veysel'e karşı kırıcı olmak zorunda değildi; ayrıca Veysel de ondan uzak durması gerektiğini anlamıştı. En azından, öyle umuyordu.

"Ne zaman bitecek bunlar acaba?" diye mırıldandı, yorgun bir sesle. Adamlar kullanabilecekleri kimseyi bulamayıp son olarak Kenan'a mı geleceklerdi? Öyle olmasını ümit ediyordu Kenan, çünkü başka bir seçenek de görünmüyordu. Kendi göreceği tüm zarara razıydı; sadece sevdiklerine dokunmalarını istemiyordu. Barış... Eh, onun göreceği zarar pek de umurunda değildi, Barış battığı kadar batmıştı zaten. Daha ne kadar zarar görebilirdi ki?

Düşüncelerinin arasında bir kapı sesi duydu ve hızla başını kaldırdı. "Gel." dedi kısık sesle.

Serdar içeri girdi, endişe dolu gözleri Kenan'ı buldu.

"Hocam..."

Tereddütle konuştuğunda, Kenan tek kaşını kaldırdı.

"N'oldu?"

"Ee... Veysel hocayı başka odaya almadınız, değil mi?" diye mırıldandı Serdar çekinerek.

"Hayır, niye alalım?" dedi Kenan, anlayamamıştı.

Kaybedilmiş Bir Oyun • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin