Kitabın şu ana kadarki en uzun bölümüne hoşgeldiniz :)
4990 şu an kelime sayısı. Ben bile hayret ettim kendime djdhxhd
Neyse efenim, uzun olduğu kadar da ağır bir bölüm. Umarım beğenirsiniz... Ve umarım çok sövmezsiniz :')
Şimdi, sizden yazarınız olarak bir ricam var.
Bölüm içinde iki yerde müzik açmanızı isteyeceğim sizden. Açmanız gereken kısımda videoyu göreceksiniz. Bilgisayardan okuyanlar videoya tıklayarak, telefondan okuyanlar da Spotify'dan açarsa ve o şekilde okursa çok mutlu olurum:)
Birinci müzik:
Ahmet Kaya - Kendine İyi Bakİkinci müzik:
Gripin - Sustukların Büyür İçindeRicamı kırmaz ve o kısımları şarkı eşliğinde okursanız çok sevinirim<3
O halde mendilleri hazırlayın... Her birinize kolay gelsin 🥲
Keyifli okumalar 🌸
Bilinci yavaş yavaş yerine gelen Veysel, usulca gözlerini kırpıştırdı. Nerede olduğunu anlayamamıştı; ciğerlerine ani, derin bir nefes çekti ve hızla öksürerek yeniden yumdu gözlerini. Aynı anda, dibinde endişeli bir ses duydu:
"Hocam?"
Serdar'ın sesi olduğunu anlasa da kıpırdamadı Veysel. Birkaç kez daha derin derin nefes aldı; son hatırladığı anların etkisi hala devam ediyordu sanki. İlk kez bir nefes darlığı yaşamıştı; şimdi düzgün soluk alabilmek onun için bir şükür sebebiydi.
En sonunda gözlerini tekrar araladı, etrafına baktı. Serdar hocasının yüzüne bakarak rahat bir nefes verdi. "Hocam çok korkuttunuz bizi. İyi misiniz?"
Ama sorusuna bir cevap alamadı. Veysel yalnızca ağzındaki maskeyi çıkarmaya yeltendi ama Serdar hızla engel oldu.
"Hocam durun, Eda hoca uyanınca bir süre çıkarmasın dedi, ne olur ne olmaz."
Veysel'in şu anda tartışacak gücü yoktu, bu yüzden vazgeçti. Kendini öyle bitkin hissediyordu ki... Hayat artık onda en ufak bir enerji bırakmamıştı.
Bakışları cama döndü sonra. Orada gördüğü tanıdık yüz; onu her zaman gülümseten yüzdü. Ama Veysel şimdi ona bakınca, öfke ve nefretten başka bir şey hissedemiyordu.
Kardeşinin bakışlarının değişimini izleyen Kenan, hüsranla başını öne eğdi. İçeri girmemek konusunda canı acısa da, doğru bir karar aldığını görüyordu. Veysel onu yanında istemiyordu, yalnızca bakışlarından belliydi.
Başını kaldırdı, yine göz göze geldiler. Ardından acıyla tebessüm etti Kenan kardeşine. Hem özür, hem de sevgi içeren bir tebessümdü bu. Daha fazla durmadı ve koridorda ilerleyerek, Veysel'i bir boşluğa bakar halde yalnız bıraktı.
Öfkeyle bir nefes çekti içine Veysel. Ama artık kızmaktan da yorulmuştu, küsmekten de, acı çekmekten de... Yalnızca yorulmuştu.
"Ben... Eda hocayı çağırayım." diye mırıldandı Serdar. "Siz dinlenin."
Kaçarcasına ilerleyip yoğun bakımdan çıktı. Veysel şimdi içeride bir başına kalmıştı.
Öylesine darmadağındı ki düşünceleri; bu sefer yorgunluğu baskın geldi. Ve Veysel, son iki gündür çektiği bütün acıları bir kenara bırakarak gözlerini kapattı. Çok geçmeden, nihayet nefes alabildiği bir uykuya dalmıştı.
*********************
Masa saatindeki yelkovanın sinir bozucu derecede düzenli ve sakin sesi; ilk kez Kenan'ın onu camdan fırlatmak istemesine sebep oldu. Bir bakış attı lacivert saate, tek hamlede devirip kırabilir, sesini susturabilirdi; ama yapmadı. Buraya geldiği ilk haftalarda, Veysel'le araları yeni yeni düzelirken o getirip vermişti bu saati Kenan'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybedilmiş Bir Oyun • VeyKen (Gönül Dağı)
FanfictionGenel cerrahi bölümünün hocası Veysel Kaya ve yeni cerrahi bölümü başkanı Kenan Acar... Düşmanlıktan arkadaşlığa; Dostluktan kardeşliğe dönen bir hikaye 💫 Kaportacı Veysel'i Doktor Veysel olarak okumaya hazır mısınız?