Bölüm 2 - Düşman Bilmek

491 31 71
                                    

"Veysel'im hoşgeldin. Hayırdır, kalmazdın sen son sefere?"

Minibüs şoförü Sefer'in merakla sorduğu soru üzerine Veysel iç geçirdi.

"Sorma abi, yoğundu bugün işler."

Minibüsün açık kapısından içeri girdi ve boş koltuklardan birine oturdu. Son yolcusunu aldığına emin olan Sefer de sürücü koltuğuna geçip kapıları kapattıktan sonra minibüsü çalıştırıp yola çıkardı.

İlçenin kasabaya çıkan yollarından geçerlerken, başını cama yaslayan Veysel yorgun bir nefes verdi. Acil bugün fazla kalabalıktı, gürültüden başı ağrımaya başlamıştı. Üstüne bir de şu yeni bölüm başkanı... Adamın buz gibi olan mavi gözlerini hatırlayan Veysel, kendi kendine yumruğunu sıktı. Neden bilmiyordu ama adam ona çok tuhaf gelmişti. Bir yandan sinir bozacak derecede yabancı, diğer yandan ise değişik... En sonunda düşünmeyi bırakıp gözlerini kapattı. Bana neyse... diye geçirdi içinden. İşime mani olmasın yeter.

Yolculuk yarım saat sürdü. Kasaba meydanında duran minibüsten herkes teker teker indi. Sona kalan Veysel, iyice kararmış havaya bakarak iç geçirdi. Tek isteği yemek yiyip uyumakken, babasının azarına katlanabileceğini sanmıyordu. Yine de mecburen, ara sokaklardan geçerek evin yolunu tuttu.

Anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğinde, merdivenlerden hızlı bir terlik sesi, ardından Cemile'nin heyecan dolu cıvıltısı geldi kulağına: "Hoşgeldin cankuşum!"

İçeri giren adam, karısını ve onun yüzündeki gülümsemeyi görünce, bütün yorgunluğunun uçup gittiğini hissetti. Kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkarırken tebessüm ederek cevapladı: "Hoşbulduk Cemile'm."

Terliklerini giyip montunu çıkardıktan sonra Cemile'ye sarıldı, saçlarına bir öpücük kondurdu. "Özlemişim kız seni." dedi gülüp geriye çekilerek. "Çok da gecikmedim ama o cıvıl cıvıl sesini duymayınca içim bi kötü oluyo, biliyon mu?"

"Al benden de o kadar Veysel'im ya, senin mesai uzadıkça benim canım yanıyo valla." dedi Cemile dudaklarını büzerek. Veysel güldü ve karısının yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Sana kurban olurum ben." diye mırıldanarak alnına bir öpücük kondurdu. İkili birbirlerine gülümseyerek baktılar, ardından Veysel üst kattaki babasının varlığını hatırlayarak gönülsüz bir nefes verdi.

"Hadi bakalım, başlıyoruz." dedi kısık sesle. Cemile destek verircesine onun koluna vurdu, ardından beraber merdivenleri çıkarak salona girdiler.

Onları karşılayan yemek masası neredeyse hazırdı. Muammer sofranın başköşesine oturmuştu, Döndü de tabaklara yemekleri koyuyordu.

"Oğlum? Hoşgeldin, buyur geç hadi." dedi Döndü, Veysel'e sevinçle gülümseyerek. Muammer ise ters ters baktı oğluna.

"Neredesin sen bu saate kadar?"

Daha selam bile vermeden konuya girilmesi Veysel'in sinirine dokunsa da sakin kalmaya çalıştı. "Acil yoğundu baba, bir de yeni bölüm başkanı geldi, ondan."

"İnsan bir haber verir." dedi Muammer, katı yüzünde en ufak bir yumuşama olmadan. "Telefonu boşuna mı icat ettiler? Ara, mesaj bırak, bir şey yap, bilelim biz de. Ne diye bekletiyorsun herkesi?"

Veysel sakin olabilmek için derin bir nefes aldı, ardından içinde biriken bütün sözleri yutarak zorlukla başını salladı. "Kusura bakma baba, bir daha olmaz."

Muammer ona son kez ters bir şekilde baktı, ardından önüne döndü.

"Git de elini yıka, öyle gel sofraya. Hastaneden geliyon, mikrop doludur orası."

Kaybedilmiş Bir Oyun • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin