BÖLÜM 25

4.1K 231 7
                                    




Dün geceden sonra nasıl uyumuştum bilmiyordum. Akşamı çok güzel olan günün, gecesi kabus gibiydi benim için. Annemin evlenmemi, mutlu bir yuva kurmamı istediğini biliyordum. Bunun için görüşmemi istediği kişiler oluyordu. Fakat hiç haberim olmadan, eski komşularımızı arayıp bana koca aradıklarını söylemesi akıl kârı değildi. Ural Kerim'e en başta inanmamıştım, abarttığını düşünmüştüm. Ama konuştukça içime öyle bir şüphe yerleşmişti ki bu şüpheyi annem ne söylerse yok edebilirdi bilmiyordum. Her türlü yüzleşecektim onunla. Yalan söylemeyi beceremeyen bir kadın olduğunu biliyordum, her ne kadar bir süredir beni ayakta uyutuyor olsa da yüzüme karşı doğruyu söyleyecekti.

Kahvaltı masası hazırlanırken annem odasında yalnızdı. Kapıyı tıklayarak içeri girdim. Dolabını karıştırırken dönüp bana baktı.

"Günaydın kızım." diyerek tekrar önüne döndü.

"Günaydın." dedim.

Yanına yaklaşıp yatağına oturdum. Koluna dokunduğumda bana döndü. "Anne seninle bir şey konuşacağım."

Annem ciddi ifademin farkındaydı. Yaptığı işi bırakıp benim gibi yatağa oturdu. "Ne oldu kızım?" dedi saçımı okşarken.

"Anne, sen bana yalan söylemezsin değil mi?"

Annemin kaşları çatılmıştı. "Niye yalan söyleyeyim kızım, olur mu öyle şey?" dedi kendinden emin bir şekilde.

Kafamı sallayıp yutkundum. "Peki sana bir soru sorsam dürüstçe cevaplarsın değil mi?"

Annemin yüzünde bir tebessüm belirdi. "Ne soracaksın?" dedi yanağımı sıkarak.

Yüzüne sessizce baktım birkaç saniye. Sonra ise beklemeden aklımdaki soruyu sordum. "Anne, Fazilet teyzeyi arayıp kızıma eş arıyorum dedin mi? O gece gelmelerinin sebebi bu muydu?"

Annemin yüzünün anında gerilediğini anlamamam için kör olmam gerekirdi. Ağzını açtı ama bir şey söylemeden kapadı. Gergin olduğu kadar şaşkındı da.

"Kızım öyle değil aslında, sana bunu kim söyledi?"

Sorusu gözlerimi sinirle devirmeme sebep oldu. "Anne kimin söylediği önemli mi sence? Sonuçta ben senin sözüne inanıyorum, bu yüzden sana soruyorum. Cevap ver bana."

Annem başını yere eğdi. Sessizliğin bu kadar sert bir cevap olabileceğini düşünmezdim. "Serenay, sen benim prensesimsin biliyorsun." dediğinde dişlerimi sıktım.

"Beni kandırdın yani öyle mi?"

Annem başını, yerden kaldırmadan iki yana salladı. "O pis heriften sonra aşka dair inancın kalmadı ki kızım senin. İş desen veren yok. Ben de mutlu ol istedim."

"Bu şekilde mi mutlu edecektin beni anne?"

Sinirime tezat sesim çok sakindi. Anneme sesimi hiçbir zaman yükseltmezdim. O çok nahif birisiydi. Kırmaya korkardım onu ama o beni düşünmemişti. Kafasını yerden kaldırıp yüzüme baktı. Yüzü kızarmıştı. Her utandığında olduğu gibi.

"Son zamanlarda kimseyle görüşmek istemiyordun. Bu mahalledeki insanlardan da çok sıkılmıştın. Sözleri kırıyordu seni. Her gün başka biriyle kavga ediyordun. Düşündüm ki, seni mutlu eden birisine ihtiyacın var. Ural Kerim'le olursanız çok mutlu olursun dedim. Benim senin mutluğundan başka istediğim şey olamaz ki kızım. Sen benim biriciğimsin."

"Ben zaten beni mutlu eden insanlarla beraberim anne. Fazilet teyzeyle konuşmak yerine bana laf söyleyenlerle konuşsaydın ya. Belki susarlardı o zaman."

Annemin dudakları aşağı doğru büküldü. Ağlayacağını anlamıştım. O hep böyleydi. Aşırı hassas bir kadındı. Onun uyarma anlayışı oturup karşılıklı konuşmaktı. Oturup iki kelam edilmeyecek insanları bile konuşup anlaşmaya davet ederdi. Sanırdı ki, böyle yaptığında her şey düzelecek.


"Yapamadım değil mi? Benim yüzümden üzüldün hep."

Annem kafasını tekrar önüne eğdiğinde yerimden kalktım. Onun üzüldüğünü görmek istemiyordum. Ama konuşmak da gelmiyordu içimden. "Ben biraz dışarı çıkacağım, geç olmadan dönerim." dedim ve arkama bakmadan çıktım odadan.


Hızlıca yukarı çıkıp dolabı açtığımda elime gelen ilk kıyafetleri dışarı çıkardım. Beyaz bir tişört ve açık pembe bir şort giydikten sonra banyoya adımladım. Yüzüm aynada solgun görünüyordu. Her üzgün olduğumda böyle olurdu. Dolaptan diş fıçamı çıkarıp hızlıca dişlerimi fırçaladım. Saçlarıma bakım yapacak halim yoktu. Bu yüzden sadece tarayıp odama geri döndüm. Cüzdanımı ve telefonumu yanıma alarak çıktım evden. Sadece dolaşmak ve kafa dağıtmak istiyordum. Ev huzuru için de bunu yapmam gerekiyordu. Aklıma ilk gelen yer olan sahil kenarına gittim. Gördüğüm bir kafede tabağımın yarısını yiyebildiğim bir kahvaltı yaptıktan sonra çıktım oradan. Sahildeki banklardan birine oturup denizi izlemeye başladım. Ne kadar orada öylece durdum bilmiyorum ama daldığım denizden gözlerimi anca telefonum çaldığında alabildim.

Elimi cebime sokup telefonumu çıkardığımda arayanın Ural Kerim olduğunu görmüştüm. Yüzümde ufak bir tebessüm belirdi. Galiba şu an biraz ilgiye ihtiyacım vardı. Açıp kulağıma götürdüm telefonumu.

"Alo, Serenay."

Hızla sesi dolmuştu kulağıma. Bekletmeden cevap verdim.

"Efendim."

"Uyuyor muydun? Sesin yorgun geliyor."



Yorgundum, ama fiziksel bir yorgunluk değildi bu. Hiçbir iş yapmamama rağmen kendimi bitkin hissediyordum.



"Hayır uyumuyorum, sahilde oturuyorum. Sen ne yapıyorsun?" diye sordum.


"Sahilde mi, hangi sahilde?" diye sordu sorumu es geçerek."


"Bizim mahallenin oradaki." diye yanıtladım.


Birkaç saniyelik sessizlik oluştu. "Ben de geleyim mi?" diye sordu ardından.


"Kısık sesle kıkırdadım." İstiyorsan tabii, kafelerin olduğu yerde bankta oturuyorum."


"Geliyorum o zaman ben."


"Gel." dedim sadece. Ural Kerim'in sesine yansıyan heyecanın farkındayım. Ben de ondan farksızdım. 

Ne Yaptın Serenay? - Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin