Hatamın bedelleri artıyordu.
“İyi bağlamıyorsun bak! Kurtulurum ben buradan.” Dedi sert bir sesle.
Asker bir şey söylememek için sabrının son kırıntılarını kullanarak, var gücüyle somurttu ve düğümü atmaya devam etti. Menekşe bu sefer feryat eder bir sesle, “Rezil herif, bıçağı niye yanıma koyuyorsun! Ben sanki onu alıp iplere sürte sürte kurtulmam-“ Asker daha ağzını açmadan Menekşe yatağında iki bükülüm geriye dönüp ellerine tersten bakmaya çalıştı. “-Gemici düğümü mü bu? Bak diğerlerinden kurtulurum ben.”Asker düğümü bıraktı ve doğruldu. “Menekşe...” derin bir nefes verdi. “Seni temin ederim Ejderha timi bu düğümü kullanıyor.” Dedi gözlerini yumup kendi sözlerini onaylar bir edayla.
Fakat Menekşe'nin soğumaya niyeti yoktu. Gözlerini kısarak, şüpheci bir şekilde askere baktı sonra aynı kısık gözleriyle düğüme baktı. Dudaklarını da büzmüştü. Asker daha çok, sinirle dişlerini sıkıyor veya gülümsüyor arası bir ifade yapıyordu. Menekşe alabildiğine yatağına bağlanmıştı. Buradan kurtulması imkansızdı, uyuması bile imkansızdı. Üzgün gözlerle ona bakmaya devam ettim. Her gece benim yüzümden bağlanıyordu nede olsa.
“Menekşe, iyi görünüyor.” Dedim yorgun bir sesle. Sesimdeki vicdan azabını göstermemeyi başarmıştım. Gözleri yumuşak bir hal alırken bana baktı. “Kusura bakmayın küçük hanım, sadece emin olmak istiyorum.” Dedi gülümseyerek.
Ayakta duran ve Menekşe den bıkmış iki asker bana döndüler ve asker selamı ile eğildiler. Siyah, kırmızı formalarındaki apoletler sallandı. Kafamla onları onayladım. Ve Menekşe'ye gülümsedim, kafamla küçük bir selam verdim. Gülümsedi ve karşılık verdi. Odadan çıktım. Akşam serinliği koridorlarda esiyordu. Etraf ev kokarken dalgın ve yavaş adımlarla odama yürümeye başladım. Etraf tuhaf bir şekilde sakindi.Saraya daha yeni varmıştık. Çiğdem gelir gelmez halletmesi gereken işlerle boğuşmaya gitmişti. Mindi'nin cenazesini düşünürken kafamı yere eğmiş merdivenlerin halılarını inceliyordum. yavaşça merdivenleri çıkıp yolu uzattım. Aklıma bir şey takılıyordu. Alt dudağımı ısırırken bir pencerenin yanına gittim. Gökyüzünde iki Ay parlıyordu.
Uzak bir yerde ejderha kükremesi geldi. Gözlerimle uzaklara bakıp sesin kaynağını bulmaya çalıştım. Fakat göremeyeceğim kadar uzaktaydı. Dakikalar sonra ses sustu. Ejderha timi onu indirmiş olmalıydı. Kollarımı birleştirdim. Gece meltemi gizemli bir şekilde etrafta esiyordu.
Mindi'nin tahmini doğruydu. O çocuğu... Yani katili? Öldürdükten sonra bir daha kimse ejderha sesini duymamıştı. Kafamı pencereye yaslarken üzerime esen gece meltemi elbisemi hafif uçurmaya başladı, hava çok güzel kokuyordu. Alttan yukarıya menekşe ve ide kokuları yükseliyordu. Belki biraz da hanım eli... Düşünce fırtınamda belgeler halinde her şeyin üzerinden tekrar geçiyordum. Fakat benim aklıma takılan şey, bu ejderha sesi değildi.
“Prenses hazretleri.” Dedi yumuşak, uyumlu bir ses.Doğrulup, yanıma döndüğümde Pirmin de doğruldu. Gri gözleri parlıyordu. Yorgun bir şekilde gülümsedi. Etrafa bakıp, askerlerin olduğunu fark ettim. Onlara bakarken soğuk bir sesle, “Dağılın.” Dedim. Asker selamı verip hızla uzaklaştılar.
Pirmin'e döndüm. Yanıma yürüyüp gökyüzüne baktı. Hafif uzun bir boynu vardı. Gece meltemi onun kahve dalgalı saçlarını uçuruyordu. Koyu yeşil ve gümüş zincirleri olan bir takım giyiyordu. Kocaman ejderha arması sol omzunu siyah bir şekilde sarıyordu. Takımının çenesine kadar uzanan yakaları vardı.“Zihnini okuyamadım. Ne düşünüyorsun?” Dedi gülerek muzip bir sesle.
Buna bende güldüm. Fakat aklıma gelince ciddi bir hal aldım. Fark edip bana döndü. Dikkatle, gözlerine bakarak konuştum. “Mindi'nin babası, o çocuk için... Psikolojik sorunlu dedi.” Anlamak için dikkatle bana bakıyordu. “Fakat. Ben... Emin olamıyorum. Kaplidioya benziyordu.
Biliyorum, Biliyorum. Çok uzakta fakat... Mindi'yi görmeliydin! O kadar emindi ki o olmadığından. Fakat Kaplidio nasıl olsun ki? O çok uzataydı? Ama ejderhalar da öyleydi değil mi? Fakat onları duyduk.” derin bir nefes verip, kafa karışıklığı ile ona baktım.Fakat gri gözlerinde ne düşündüğünü anlayamıyordum. Belkide benim kafam fazlasıyla karışıktı ve boğulmuş düşüncelerim yüzünden göremiyordum.
Her zamanki gülümsemesiyle gözlerini hafif kısmış bana bakıyordu. Konuştu, “Yani sen... Bunun normal delilik mi yoksa Kaplidio mu olduğunu bilmek istiyorsun. Çünkü...” dedi uzatarak, sözünü tamamlamamı bekledi.
Homurdandım. “Çünkü...” Dudaklarımı sıktım ve gökyüzüne baktım. “Çünkü borçlu hissediyorum. Mindi'ye karşı... Ve eğer benim suçumsa-"Elini omzuma koydu ve yumuşak bir ses ile devam etti, “Eğer bu Kaplidio ise bunu bilmiyor ve yeni öğreniyor olacaksın. Senin suçun değil.” Daha çok uyarır bir sesi vardı.
Kafamı yukarı kaldırıp ona baktım. Elimle burnumu sıktım. Sonra ellerimi belime koydum. Kalbim sıkışıyordu. Elini çekti. Bir süre sonra, “Belkide çocuk delidir?” dedi. Gökyüzünde denizdeki gelgitleri kontrol eden beyaz halkaya bakarak.Yutkundum. Kafamı salladım. “Olabilir. Kral psikopata ve deli şizofren olduğunu söylerken ciddi gibiydi.” Dedim. Tükürerek ve nefretle konuşuyordu ve arkasından yaratıcı lanetler okumuştu. Ağzından çıkan her lafla, onun dünya üzerindeki geçmişini silmek istiyor gibiydi.
Kollarını birleştirip tekrar ikinci aya baktı. O aya baktım. Zihnimde tekrar yankılandı. O denizleri etkileyen beyaz aydı. Evini özlüyor olmalıydı. Daha ailesini görmeye gitmemişti. İçime bir his oturdu. “Yine de... Araştıracaksın.” Dedi.
Ona bakmadan kafamı salladım. “Eğer böyle bir şey varsa... Daha fazla zarar vermemek için öğrenmeliyiz.” Sesim giderek duygusuz bir hal aldı. Gülümsedi. “Denize gitmeliyim. Beni takip ettirmiyorsun, değil mi prenses?”
Somurtarak ona baktığımda kahkaha attı. Ve geri geri yürümeye başladı. “Sadece dalga geçiyorum. İyi geceler prenses.” Kafamla onu onayladım. Ve dudaklarım hafif yukarı kıvrıldı. Zıplayarak merdivenleri inmeye başladı. Gözden kaybolduğunda gökyüzündeki ikinci beyaz Ay'a baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasíakaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...