26. Bölüm: Lanet

14 11 36
                                    

Camdan dışarıya baktım. Hava iyiden iyiye kararıyordu. Güzel bir gün batımı ve iki ayın değişimi görünüyordu. Gün batımı, toplantı odamızda güzel yansımalar yapıyordu. Gece yaklaştıkça hastaneye daha kararlı bir istekle yatmak istiyordum. Bendeki bu sorun çözülmeliydi. Biran önce hastaneye gitmek istiyordum. "Tekrardan hoş geldiniz.” Dedi Çiğdem. Önüme döndüm.

Yuvarlak bir masada toplam, bizi saymazsak tabi, 7 kişi vardı. Yedi ejderha temsilcisi. Hepsinde adam akılı yaralar vardı. En yaşlı görünenin yüzü alabildiğine asıktı. Çiğdem'in diğer yanında oturuyordu. Üstünde şık bir siyah takım forma giymiş, siyah ejderha broşu parlıyordu. Oldukça kalın, siyah kaşları vardı. 50 yaşlarda gösteriyordu. Çenesinden boynunun altına doğru bir yanık vardı. Ayrıca sol elinin yüzük parmağı da eksikti.

Yanında kırmızı takım giyen bir kadın vardı. Onun yüzü daha ılımandı. 40'lı yaşlarda görünüyordu. Dudağının bir kenarından kulağına kadar uzanan bir yarık vardı. Kadının ela gözlerinden biri fena halde kana bulanmıştı. Saçları çenesine kadar kesilmişti. 

Onun yanında, siyah bir forma giymiş kadın vardı. Duygusuz bir surata sahipti. O da 40'lı yaşların başında gösteriyordu. Ayrıca oldukça tetikte görünüyordu. Kafası tamamen keldi. Yüzünün yarısı da fena şekilde yanmıştı.  

Onun yanında, siyah forma giymiş bir adam oturuyordu. Ve deli gibi durmadan alttan dizini sallıyordu. O kadar hızlı yapıyordu ki, bunu hepimiz hissediyorduk. En baştaki adamın kalkıp ona saldıracağı hakkında büyük bir şüphem vardı. Bu adam da yeni 40 gibi görünüyordu. Dişlerinden birkaç tanesi eksik ve çoğu da sert metaldi. Belirgin çok sert elmacık kemikleri vardı. Kulağının ucunda bir kısım eksikti.

Onun yanında sabırla ona bakan bir kadın vardı. Tartışma çıkarsa hemen önleyecek gibi duruyordu. Kırmızı bir üniforması vardı. 30'lu yaşların sonunda gösteriyordu. Ellerini masanın üzerinde birleştirmişti. Bir kolunda belli belirsiz yanık izleri vardı. Saçının bir kısmı yolunmuş gibi görünüyordu. 

Yanında, arkasına yaslanıp kollarını birleştirmiş ve tek odağının Çiğdem olduğunu çoktan kabullenmiş bir adam vardı. 30'lu yaşların ortalarında gösteriyordu. Derin ve hırıltılı nefesler alıyor. Anlaşılan akciğerlerine bir sorun yaşıyordu. Onu yürürken daha doğrusu yürümeye çalışırken gördüğümde ağırlığını neredeyse hiç fark edilmese de soluna verdiğini gördüm. Anlaşılan sağ bacağında bir problem vardı. 

Yanında siyah bir forma giymiş erkek vardı. 20'li yaşların sonunda ve hiç şüphesiz gurubun en genciydi. Bakıra çalan saçları hepsinden dolgundu. Pek az yarası ve hasarı vardı. Tabi alnından başlayıp vücudunun içine doğru inen derin yarayı saymazsak. Ve ellerindeki yara bereleri... Dudağında da kocaman bir patlak vardı. Bir baldırı da sargıya alınmıştı.

Fakat diğerlerinden daha yarasız görünüyordu tabi. Ayrıca bu kadar genç bir temsilci olmak için fevkalade bir askeri stratejiye ve komutanlığa ihtiyacı vardı. Sağ kulağında siyah bir ejderha küpesi vardı. O ejderhaya kılıç sokulmuştu. Utanmasa, alnına kahrolsun ejderhalar yazacak bir tip gibi görünüyordu. Diğerlerinin bakışları, onu küçümsercesine arada gidip geliyordu.

Gerçi, ben ondan da küçük bir komutan-dım. Eskiden öyleydim. Fakat kimsenin bana küçümser bir gözle baktığını görmemiştim. Benim yanımda ise gurubun son üyesi 30'lu yaşların ortasına anca varmış gibi görünen bir kadın vardı. Kırmızı bir forma giymişti. Siyah saçlarını topuz yapmıştı. Bir kolu ince bir sargı bezindeydi. Yüzünde kızarıklar ve ezilmeler vardı.
Ayrıca yanındaki genç komutana yerini kapmış gibi kötü kötü bakıyordu. 

En baştaki adam hırlayan bir sesle, “Sizi görmekte harika kraliçem.” Dedi. Diğerleri kafa sallayıp onayladılar. Çiğdem gülümsedi. Topuzundan bukleleri çıkmaya başlamıştı. Hafif yorgun görünüyordu. “Millet, sizin öz konuşmaları sevdiğinizi biliyorum. Bu yüzden olanları dolandırmadan maddeler halinde konuşacağız.” Herkes tekrar kafasını salladı.

Son Bedel:3 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin