Saraya vardığımızda Marinus her şeye ağzı açık bakmaya başlamıştı. Ve bu bizim pek işimize gelmiyordu. Sarayın koridorlarında yürürken Marinus'un her şeye olan ilgisi bir hayli artmıştı. Onları salonlardan birine götürüp Çiğdem'le tanıştırmaya karar vermiştim. koridorlarda ilerlerken Kemal abi ile karşılaştık.
Kemal abi, Marninus'u baştan aşağı süzerken, “bu kim?” dedi meraklı bir tavırla, Pirmin atılıp, “Efendim, kuzenim. Kuzenim Aris.” Dedi. Kemal abi resmen uğradığı bir şaşkınlıkla Pirmin'e baktı. Ardından oynayan bıyıklarıyla, Marinus'u bir kez daha süzmeye koyuldu. Keza Marinus ta oldukça rahatsız, gergin ve şaşkın bir haldeydi. Ağzını açtı. Ve latince, “Merhaba efendim.” Deyince Kemal abi onun dişlerine baktı.
Ardından kulaklarının olması gereken yere şöyle bir baktı fakat dudak büzdü. Sanırım anlamamıştı. Fakat az önceki soğukluğu gitmişti. “Merhaba Aris. Demek kuzenisin.” Dedi latince bir şekilde.
Tanıştırma ihtiyacı hissettiğimden öne atıldım ve elimle Kemal abiyi gösterdim. “Bu da bizim baş vezirimiz Kemal.” Dedim. Kemal abi gülümseyerek ona elini uzattı. Marinus'sa yarım ağız gülerken, hiç te onun elini sıkmak istiyormuş gibi değildi. Pirmin ona arkadan bir dirsek geçirince. Marinus kısa bir inleme eşliğinde Kemal abinin elini sıktı. Kemal abi şüphelendi mi, diye düşünmeden edemedim.
Çünkü Marinus'un gözlerine keskin bir şekilde bakarken, elini hiç te bırakma niyetinde değildi.
Boğazımı temizlediğimde Kemal abi sertçe tutuğu belli olan elini bıraktı. Ve bana kafasını sallayıp yürümeye başladı. Pirmin'e yan gözlerle baktığımda o Kemal abinin arkasından bakıyordu. Sonra Marinus'a endişeli bir bakış attı. Biz yürümeye devam ederken bir askeri durdurdum. O hızla eğilince Marinus geriye çekildi. Asker ona yan gözlerle bakarken doğruldu. “Emredin prenses hazretleri?”
“Küçük toplantı salonuna Çiğdem'i çağırabilir misin?” Hayretle bana baktı. “Kraliçeyi mi?” Dudaklarımı sıktım. “Acil fakat. Beklediği kişi geldi, mesajını ilet.” Kafasını salladı ve koşmaya başladı. Çiğdem kraliçe olduğundan onu ayağıma çağırma gibi bir imkanım yoktu. Beraber salona girdik. Geniş dikdörtgen bir odaydı. Kapının karşısında cama yakın yerde, uzun bir toplantı masası ve sandalyeler vardı.
Yan tarafımızda ise geniş bir oturma gurubu bulunuyordu. Geniş beyaz pervazla çevrili camlar vardı. Marinus her şeye hayretle bakarken, kapıyı kapatmadan askere baktım. “Menekşe'yi çağır.” Kafasını salladı. O giderken kapıyı kapattım. Koltuklardan birine geçip oturdum. Çiğdem meşgul olabilirdi. Muhtemelen gelmesi uzun sürecekti. Marinus daha çok insan gibi davranmaya başlayınca Pirmin, “Nasıl buldun?” dedi. Marinus, “Ha-harika!” dedi hala etrafa bakarken.
Görecek çok fazla şeyi var gibiydi. Tıpkı benim su altında davrandığım gibi. “Çok ilginç! Bunu yıllar önce yapmalıydım!” Pirmin gülerken kapı açıldı. Ve kapandı.
“Küçük hanım be-" Gözleri Pirmin'e ve hemen yanında duran Marinus'a kaydı. Marinusu baştan aşağı süzerken dudaklarını sıktı ve “A-affedersiniz ben..” sonra ne yapması gerektiğini anlamak için bana baktı. Ayağa kalkmış yanına gitmiştim.Pirmin benden önce davranıp Marinus'un omzunu sıktı. “Bu Aris kuzenim, Menekşe.” Dedi. Menekşe kaşlarını kaldırıp, anladığını belirtti. Ardından elbisesinin iki ucundan tutu ve reverans yaptı.
Marinus yan gözlerle ne yapması gerektiğini anlamak için Pirmin'e bakıyordu. Fakat yüzü hafif pembeleşmişti. Pirimin ona bir şey fısıldayınca Marinus şapkasını tutup eğildi. İkisi gülerek kalktılar. Yüzümde hafif bir gülümseme oluştu ve ardından duygusuz halime döndüm. “Menekşe senden istediğim şey bize... Atıştırmalık getirir misin?” “Elbette küçük hanım.” Dedi çıkmadan arkasını dönüp gülümsedi. “Tanıştığımıza sevindim Aris.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasykaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...