40. Bölüm: Yalnız Masa

9 8 25
                                    

Bu düzenlemelerle toplantı ancak üç saate bitebilmiş. Nihayetinde programım benim istediğim ve vezirlerin doğruladığı gibi olmuştu. Ardından başka bir toplantı odasına gitmiştik. Çiğdem, dediği gibi beni yalnız bırakmıyordu fakat hafiften babama benzemeye başlıyordu. Tabi o ne kadar babam olabilirse... Pirmin'le işimiz bittiğinde saat akşam 6 olmuştu, oldukça acıkmıştım.

Arkama yaslanıp odayı aydınlatan lambaya baktım. Çiğdem, “İyi gidiyorsun abla.” Dedi tereddütlü bir sesle. O bile bundan emin değildi. Pirmin kağıtları toplarken bana baktı, “Ee kraliçem, kraliçelik hakkında ne düşünüyorsun?” Sanırım ona odada söylediklerimi unutmuş gibi davranıyordu. Derin bir nefes verdim. “Ne düşünüyorum... Biran önce bir çocuk yapmalı ve o yürüme ile konuşmayı söker sökmez krallığı ona bırakmayı.”

Bunu dediğimi ancak Çiğdem, “Abla!” diye sitem dolu bağırınca fark ettim.
Hızla doğruldum ve Çiğdem'e baktım, “Dalga geçiyorum.” Pirmin ise bana inanmamış bir bakış atıyor ve beni cık cıklıyıyordu. Fakat yüzünde muzip bir sırıtış vardı. Çiğdem'le beraber yemek odasına gidip masaya oturunca, babamın yerinden masanın daha boş göründüğünü fark ettim.

Bir gün Çiğdem de gidecekti. İşte o zaman... Biz yemeklerimizi yerken Ali, “Bu gün burada bitiyor.” Dedi. Kafamı salladım.
Yemekten sonra bahçeye çıkmış, sallanan bir koltuğa oturup gece karanlığındaki iki Ay'ı izliyordum. “Kraliçem?” Kafamı çevirip, karanlıktan sadece silueti görünen Menekşe'ye baktım. Ardından arkamdaki askerlere bakıp geri çekilmelerini söyledim. Menekşeye döndüm. “Bana her zamanki gibi seslenebilirsin.” “Fakat kraliçem-" Soğuk bir şekilde sözünü kestim. “Menekşe, bana eskisi gibi seslen. Bu bir emirdir.”

“Peki küçük hanım.” Yanıma baktı. “Şey küçük hanım-" Lafamı sallayıp, oturması için yana kaydım. Yanıma oturdu ve iki ay'a bakmaya başladı. “Küçük hanım, benden istediğiniz kitabı bulamadım.” Dedi sesinde bulamadığına dair üzüntü yoktu. Başımdan savmak için böyle bir yola başvurmama sinirlenen bir kızgınlık vardı.

“Üzgünüm.” Dedim kısaca. Kafasını iki yana salladı. Gece meltemi hafifçe esiyordu. Oldukça güzeldi. Arkama yaslandım ve hafifçe sallanan koltuğa kendimi bıraktım. Dakikalar sonra bir ses gelince gözlerimi açtım. Çiğdem derin bir iç çekerek, Menekşe'nin yanına kendini bıraktı.
“İlginç bir gündü.”

Üçüyle ilk defa bir gece oturmuş Ay'a bakıyordum. Hafif garipsedim. Keşke Berat ta burada olsaydı. Kim bilir kraliçe olmama ne derdi... Olabilecek sahneler gözümde canlanırken gülümsedim. Menekşe, “Evet prenses. Oldukça ilginçti. Kraliçelik size çok yakışıyordu.” Dedi ama cümlesi biter bitmez kıkırdamaya başladı.

Çiğdem genelde utandığında olan bir boğaz tıkanması ve sitem dolu bir sesle, “Menekşe!” dedi. Fakat sonra o da gülmeye başladı. Ben gülmedim. Harry ile gidecek olması... Bunu itiraf etmek kendimden nefret etmeme yol açsa bile.... Ah! Yapayalnız olmaktan korkuyordum. Menekşe askerler geride mi diye bir kez daha kontrol etti ve ardından konuşmaya başladı.

“Prenses, sizin şahidiniz kim olacak?” Bizim ülkemizde kadın için; Bir erkek, bir kadın. Erkek için de; Bir erkek bir kadın şahit ve iki vezirin (Tabi kraliyet üyesiyse...) Onayı olurdu. Çiğdem gülümsediği belli olan bir sesle, “Şey... Ablam olur herhalde...” dedi. İkisi de bana baktı. Elimle çenemi tutup çimenlere bakıyordum. “Herhalde!” Dedim sert, sitem dolu bir sesle. Ama şimdiden düğünü konuşmak içimi daha çok eziyordu.

Fakat ikisinin de hoşuna gidiyor gibiydi. İstemediğimi düşünmemeleri ve Çiğdem'in kırılmaması için kalkıp gitmemeye çalışıyordum. Bu... Onun için harika bir his olmalıydı. Gerçekten sevdiği ve onu da seven biri ile evlenecekti. Harry’nin kalabalık ailesi onun da ailesi olacaktı. Çiğdem bir daha asla yalnız bir masada yemek yemeyecekti. Tekrardan bir ailesi olacaktı. Bu rüya gibi olmalı..?

Son Bedel:3 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin