30. Bölüm: Denizdeki Saldırı

15 8 30
                                    

Hazırlık ekibim odaya neşe içerisinde girdi. Başlarının arkasında hepsi eğildi. Başları, "Daha iyisiniz ya prenses hazretleri?” dedi. Kafamı salladım. Onlar konuşup kıyafeti hazırlarken banyoya girdim. Çıktığımda oldukça koyu yeşil, hafif kabarık bir elbise giydim. Siyah kelebek desenleri elbiseyi sarıyordu. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptılar. İki kulağımda pırlantadan küpeler sarkıyordu. Pırlantaların uçlarında minik siyah kelebekler vardı.

Dışarı çıkıp hava almak için bahçeye indim. Sabahın ilk ışıkları şimdi daha belirgindi. Derin bir nefes aldım. Hava oldukça temizdi. Ardından kafama takıldı. Pirmin niye denize gitmemişti? Kaşlarımı çattım ve tekrar saraya döndüm. Çalışanlar katına gittim. Etraf oldukça sessizdi.

Pirmin'in kapısındaki asker dalmış koridoru seyrediyordu. Beni görünce eğildi. Uyuyup uyumadığını merak ederken kapıyı çaldım. Fakat oldukça canlı bir ses -Hatta biraz gerilmiş bir ses- “Evet?” dedi. Sonra doğru sesi tıkanmıştı. Kapıyı yavaşça açtım ve içeriye girdim.

Etraf aydınlıktı fakat Pirmin ben içeri girerken hızla yatağının üstünü örtmüş ve ayağa kalkmıştı. Yatağında tuhaf kabarıklıklar vardı. Ne yani... Bunu fark etmeyeceğimi mi sanıyordu. Bu benim zekama bir hakaret miydi!?

Ayakta dikilip bana zoraki bir şekilde sırıttı. Etraf aydınlıktı. Perdeler çekilmemişti. Pirmin'e baktım. Saçı oldukça birbirine girmişti. Giydiği yeşil kısa kollu kıyafeti de kırışmıştı. Bol bir gri alt giyiyordu. Fakat dikkatimi çeken şey, tam kıyafetinin kol kısmında biten, hafif aşağıda kalmış yukarı doğru çıkan bir sargı beziydi.

Sırıtması sıkıntılı bir hal aldı. “Prenses sana da günaydın? Bir sorun mu var... Bu saate odamda dikiliyorsun da?” Odasında olmamdan hiç hoşnut olmamıştı. Onu baştan aşağı daha dikkatli süzdüm. O da iyice gerildi. Gözlerine baktım. “Evet, aynı soruyu bende sana soracaktım.” Dedim soğuk bir sesle.

“Pekala, hiç bir sorun yok. Görüşürüz o halde!” Dedi üstüme doğru, beni odadan yollamak için yürürken. Yanıma gelince kolunu tutum ve kıyafetinin kol kısmını omzuna kadar sıyırdım. “Hiçbir şey yok ha!?” Geriye çekilip kıyafetinin kol kısmını düzeltti. Yavaş adımlarla yatağına gittiğimde onun sinirden homurdandığını duydum. Yorganı hızla açtım.

Yatağın içinde, bir sürü sağlık malzemesi vardı. Ağrı kesiciler... Sargı bezleri... Pamuklar.... Dezenfektanlar... Metal bir kabın içinde kanlanmış pamuklar vardı. Gerildim. Bunlar... Nefesim içime kaçtı. Büyümüş gözlerle yatağa bakarken, o yanıma geldi. Ve derin yorgun bir sesle, “Önemli bir şey değil.” dedi.

Sağlam kolunu, ters bir hareket yapıp bükerken o ikiye büküldü ve inlemeye başladı. Onu yatağa oturttum ve kolunu bıraktım. Oturunca karşısına geçip çenesini tutum, sert bir şekilde kafasını kaldırdığımda, saçları geriye sertçe savruldu. Benim de küpelerim ileri geri sallanmaya başladı. Yüzüne yaklaştım ve dişlerimi gösterip tıslayarak konuştum.

“Şimdi bana olanları anlatacaksın. Tamam mı!” Yavaşça elimi tutup, sanki bunu yapmak çok kolaymış gibi, hiç çaba sarf etmeden elimi çenesinden çekti ve beni yanına oturttu. Ardından hafif kambur bir pozisyona geçti. Dirseklerini dizlerine dayadı.

Derin bir nefes verdi. “Mirinda'yı hatırlıyorsun değil mi.” Kızın güzel yüzü hemen gözümün önüne geldi. “Ona, o gün Marinus yüzünden bağırmama çok içerlenmiş. Babasının adamları beni birazcık hırpaladı. Abimin başına olay çıkmasın diye eve gitmeme kararı aldım.
Marinus ta beni su yüzeyine çıkarttı. Abime bir bahane uydurdu. Birkaç gün karada kalacağım.” Kaşlarımı çattım. “Ne demek Marinus... Su yüzeyine çıkarttı?”

Son Bedel:3 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin