Huzursuz bir şekilde kütüphaneye yürürken peşimden beş asker ve Menekşe koşuşturuyordu. Oldukça huzursuzdum. Hızla arkamı döndüm ve onlara baktım. Menekşe, öfkem yüzünden bir kaç adım geriledi. “Şu an uyumuyorum.” Kollarımı iki yana açarken sesimi yükseltmiştim. “Beni takip etmeyi kesin! Gidip kendimi kılıçtan geçirmeyeceğim. Uyumuyorum şu an. Bu yüzden işlerinize dönün!”
Menekşe “Fakat kü-" “Menekşe git! Herkes, çabuk... Bu bir emirdir. Kimseyi arkamda görmek istemiyorum. Asla!” Ben arkamı dönüp kütüphaneye girdiğimde bir daha beni takip etmediler. Gerçekten o kadar çok bunalmıştım ki! Mindi bunu nasıl seviyordu? Kapının önünden birkaç adım uzaklaşmıştım ki kapı savrularak açıldı.
Kütüphanedekilerden bazıları çığlık atarken, hepimiz dönüp kapıya baktık.
Pirmin hızla kapıyı arkasından savurdu. Ve kapatıp koluyla da arkasından tutu. Yüzü alabildiğine gerilmiş ve kıpkırmızı olmuştu. Kızarıklığı ensesinden aşağı kadar iniyordu. Kaşlarını çatmış, derin derin nefesler alıyordu. Kütüphanede meraklı bir sessizlik oluştu.Kapıdan ses gelmediğini görünce geri geri yürüyerek kapıdan birkaç adım uzaklaştı. Soluk soluğa kalmıştı. Elleri havada ve tetikteydi. Kütüphanedekiler Pirmin'e kızacaklardı fakat benim varlığımı fark edip bazıları hızla ayağa kalktı. Sanırım... Bir salgın başlatmıştım. Hani pişman falan değildi.
Bir kız, “William hey!” dedi ve diğerleri gibi yanına koştu. Pirmin irkilerek yerinden sıçrarken, kıza döndü. Anlaşılan emrim her yere yayılmıştı. Kız, “Prensesle çok yakıştığınızı ve kaç çocuk-" Sesi diğerlerinin sesine karıştı. Pirmin ejderha ateşinden daha kırmızı olduğu halde giderek kızarıyormuş gibi hissetim. Ah, bu olayı iyi ki de başlatmıştım.
Gülmemek için iki dudağımı da feci şekilde ısırmam gerekiyordu. Meğer ne çok çekiştirenimiz varmış. Kalabalık giderek büyümüştü. (Aralarında genelde genç yaştakiler vardı) Yaşlılar kitapların üstünden olanlara bakıp yüzlerini buruşturuyor ve onları kınıyorlardı. Pirmin'i mi daha çok kınıyorlar, yoksa dedikodu yapanları mı bilemiyordum. Çünkü ikisi baya çekişir durumdaydı.
Pirmin kurtulmaya çalışırken gözlerimiz kesişti. Alt dudağını sıkıca ısırdı. Utançtan boynunun altına doğru inen kızarıklıkları vardı. Bir şey dememi bekliyordu. Hepsini hizaya çekmemi. Ona öylece baktım. Komik görünüyordu. Ardından duygusuzlukla arkamı döndüm ve gülerken daha sakin olan raflara doğru yürümeye koyuldum.
Bir erkek, “Bence hiç te yakışmıyorsunuz, üstelik sen soylu bile değilsin!” deyince ilk defa Pirmin'in sesini duydum. “SANANE BE!” diye haykırdı. Gülerek rafların arasına girdim.
Klasik romanlardan oluşan yerdeydim. Kitaplıkların arasında yürüdüm. Keyfim yerine gelmişti. Bir tanesinin önünde durdum ve raflara bakınmaya başladım. Elime sevdiğim bir tanesini alırken buraya doğru gelen birinin sesini duydum. Ben kitabı raftan alırken Pirmin nefes nefese yanıma ulaştı.
Kolunu bir rafa dayarken korkuyla arkasına bakıyordu. Hala kıpkırmızı bir haldeydi. Elbise giydiğinden beri onu böyle görmemiştim. Tabi şu an daha beterdi. Kitabı alıp rastgele bir sayfayı açtım. Bir kez daha arkasını kontrol etti ve sonra bana döndü. “Komik mi!?” Diye fısıltıyla sitem etti. Gözlerini kısmış hafif yüzüme eğilmiş bana bakıyordu.
Kafamı sakin bir şekilde kitaptan kaldırdım. Gülmemek için üstün bir çaba harcıyordum. “Ne komik mi?” Arkasını bir kez daha kontrol etti. Fakat boşuna kontrol ediyordu. Ben varken gelmezlerdi. Sonra bana baktı. “Bu emri senin verdiğini biliyorum!” Kitabın sayfasındaki satırlarda gözlerim dolandığında sert bir şekilde kitabı aldı. Kapattı ve rafa uzanıp, yerine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasikaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...