16. Bölüm: Bahis Masasındaki Fark

21 19 15
                                    

Yuvarlak bir masada bir sandalyede oturuyordum. Etrafımda, yüzlerini göremediğim insanlar da çevremde oturuyordu. Bir bahis oyunu oynanıyor gibi kimse konuşmuyordu. Önümüzde yuvarlak bir ok işareti hızla dönüyordu. Bu insanlar da kimdi böyle?

Ok işareti tam karşımda durunca birden bir silah sesi geldi ve karşımdaki kişinin kafası dağılıp, kanlar içinde sandalyeye yığılırken bende rahatlatıcı bir duygunun alındığını hissettim.

Rahatlama, sevgi, güven.

Korkuyla titrerken, efradımdaki insanların görünmeyen yüzlerine baktım. Kimse hiçbir tepki vermemişti.

Ok işareti bir kez daha dönmeye başladı. Bu sefer tedirginlikle ok işaretine bakıyordum. Neden buradaydık? Kalkmak istiyordum ama sanki sandalyeye bağlanmış gibiydim. Bu sefer iki koltuk yanımdaki birinde durdu. Ve bir yerden silah sesi gelirken, onun kafası kanlar içinde kaldı ve sandalyeye yığıldı. Korkuyla ona bakarken yine tuhaf duygular hissetim ve sanki onları alınıyormuş gibi...

Dayanak, güç...

Kalmak için deli gibi çırpınmaya başladım. Fakat kollarımı bile kaldıramıyordum. Etrafımdakilere baktım. "Kalkın! Kalkansıza!" Ama hiç biri tepki göstermiyordu. Kalkmaya çırpınırken ok bir kez daha döndü. Ve dört koltuk yanımdaki birinin önünde durdu. Silah sesi gürültüyle yankılanırken etrafa kafasından çıkan kanlar savruldu. Koltuğa yığılırken sadece giden değil gelen duygular hissetim.

Korku, panik, endişe....

Ağzım açık bakarken korkunç bir şey fark ettim. Okun ucunu tutmuş, çevirmek için onu ben! Savuruyordum. Çevirmemek için direnirken, kafamın üstünde parlayan yeşilimsi bir nesne fark ettim. Kolumu kontrol ediyor ve zorla oku çeviriyordu. İki sıra yanımda biri nefes nefese çığlık atarak doğruldu. Transtan çıkmış gibi bir hali vardı...

Ok hızla dönerken nefes nefese fırladım.

Kalktığımda bir elimle gözlerimi ovuşturdum. Korkmuş gibiydim fakat ne gördüğümü hatırlayamıyordum. Biraz bekleyip kendimi sakinleştirdim. Etraf hala sessizdi. Kütüphaneye kimse girmemiş miydi? Üstümde yeşil bir örtü olduğunu fark ettim.

Eğer kitap okurken uykuya kalırsanız ve uyandığınızda üstünüzde bir örtü varsa yalnız değilsinizdir.

Bu sözü zihnimin bir yerde duyduğunu ve değiştirerek söylediğine emindim.
Anlaşılan o ki yalnız değilmişim. Hafif gülerken doğruldum. Duvardaki notic desenli saate baktım. Epey geç olmuştu. Neredeyse akşam yemeği vakti gelmişti. Bütün gün uyuduğuma hayret ediyorum. Ayağa kalkıp üstümü düzelttim. Ardından örtüyü katladım ve kanepenin kol kısmına koydum. Geniş camlardan dışarısı görünüyordu. Hava epey kararmış, güneş batıyordu.

Kütüphaneden çıkınca bir asker koşarak yanıma geldi. Beni görünce eğildi. "Prenses hazretleri, kraliçe kış bahçesinde sizi bekliyor."
Bahçeye çıkıp köşede, şeffaf duvarlarla kaplı kış bahçesine yürüdüm. Kapısında iki asker duruyordu. Ben gelince kapıları açtılar. İçerisi etrafı saran sarmaşıklar ve ağaçlarla doluydu. Tuvaller, boyalar, küçük bir su fıskiyesi, ortada ahşap örmeden oluşan bir masa ve tamamlayıcısı sandalyeler vardı.

İçeri girince Çiğdem, Menekşe, Pirmin ve Marinusu gördüm. Birbirlerine veda eder gibi bir halleri vardı. Gözlerimi kırpıp, uykumu üzerimden attım ve yanlarına gittim. Çiğdem, "Abla, Aris geri dönüyor." Dedi. Marinus'a baktım. Kulakları hafif iki yana bükülmüş bana bakıyordu. Kafasını evet anlamında salladı. "Davet için sağ ol birader." Dedi samimiyetle.

Kafamı iki yana salladım. "Her şey için sağ ol Aris." Gülümsedi, dört sivri köpek dişleri belli oldu. "Evet her şey için sağ olun prenses."

Anlaşılan veda etmeyen bir tek ben kalmıştım. Etraf biraz sessizleşirken, Menekşe, "Bir daha... Gelecek misin?" Diye sordu. Marinus hafif Pirmin'e baktı. Pirmin kafasını eğmiş, gri gözlerini yere sabitlemişti. Marinus bir sıkıntı olduğunu anladı fakat sözleri beni şaşırttı. "Hayır, üzgünüm Menekşe, bir daha gelemeyeceğim. Bir... İşim var." Hüzünle gülümsedi. Pirmin'e olan bu bağlılığı beni şaşırtıyordu.

Menekşe hafif ağzı açık bakakaldı. Ardından kafasını salladı ve devam etti. "O halde-" Marinus elini öylesine kıyafetine silip, Menekşe'ye uzatırken tamamlamak için devam etti "-Bu bir veda." Menekşe yavaşça elini uzattı ve samimi bir şekilde tokalaştılar. Yanağımın içini ısırdım. Hepimiz derin bir iç geçirince, kafalarımızı kaldırıp birbirimize baktık. Ardından güldüler. Pirmin, "Ben Aris'e eşlik edeyim-"

Marinus eli ile ona engel oldu. "Sen kal, ben giderim." "Ama-" Marinus gücenmiş gibi kendini gösterdi, "Küçük bir çocuğa mı benziyorum." Menekşe, "Ama buralarda yenisin." Dedi endişeli bir sesle.
Gidip Marinus'un omzunu sıktım. "Eminim... Halledebilir. Fakat istersen Swearen eşlik etsin ha?" Bıkkın bir şekilde gözlerini devirirken, kurt gibi hırladı. Pirmin ellerini kaldırdı ve ukala bir şekilde konuştu. "Yalnız olmayasın diye yardım edende kabahat zaten." Birden 180 derece döndü.

"Yarı kurt zaten, ona bir şey olmaz. Güçlüdür. En kötü hırlar insanların tüymelerine neden olur." Dedi tek kaşımı kaldırarak Marinus'a baktım. İrkilip kulakları dikildi ve yarım ağız güldü bana. Omuz silktim.






Son Bedel:3 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin