Odamda, gergin bir şekilde yatağıma oturmuş doktorun gelmesini bekliyordum. Yarım saat 4 dakika 12 saniye sonra kapım çaldı. Sonunda diye nefes verirken askerler, “Doktor geldi prenses.” Dedi. “Gel!” dedim sert ve sinirli bir sesle. Nerede kalmıştı gerçekten!?
Odaya doktor ve Pirmin gelince şaşkınlıkla baka kaldım. Kapıyı Pirmin kapattı. Yüzünde imalı bir sırıtma vardı. Doktor eğildi. “Prenses kusura bakmayın. Gelmekte çok ısrar etti. Sizin onu da beklediğinizi söyledi.” Gözlerimi yumup sinirle yutkunurken doktor devam etti. “Yarayı çok deşmemişsiniz prenses, gayet iyi durumda. Dikişe ihtiyacı yok. Pansuman ayarladık.”
Sanki kötü işlere bulaşmadığım ve bulaşmadığı için çok mutlu gibiydi.
Dirseğimi bacağıma bastırmış. Elimle iki gözümü sıkıyordum. Sinirden gülmeye başlamıştım. Doktor gerilerek sustu. Birkaç adım geriye gitti. Ben ne yapmaya çalışıyordum... Neler oluyordu. Kafamı salladım. “Çıkabilirsin.” “Teşekkürler prenses hazretleri.” Biraz sonra kapı açılıp kapandı. Yanıma biri oturdu. Ve ardından en ukala sesi ile konuştu.“Ah, prenses beni siz mi yaraladınız! Hiç haberim yoktu. Uykumda olmuş olmalı. Birde ne demiştin... Ha! Doktora gitmeliymişim. HAK ETTİĞİM cezamı çekiyordum sanki, ha? Yolundan çekilmezsem beni çiğnerdin birde, değil mi?”
O ukala bir şekilde gülerken elimle yüzünü öbür tarafa ittim. “Hala öyle düşünüyorum!” Dedim sert bir sesle. Elimi hafifçe tutu ve ukala bir şekilde kahkaha atmaya devam ederken konuştu. “Davranışlarıyla böylesine çelişen bir insan... Demek beni çiğnersin ha?” Elini ters bir hareketle büktüm. “Evet!”
Gözlerini kıstı. “Çiğnemeden önce iyileştirdiğiniz için minnettarım, yüce prensesimiz.” Yüzüne hafifçe tokat attım. “Swearen, seni şimdi burada bir ezerim kimse iyileştiremez.” Ukala bir şekilde gözlerime bakıp sırıttı. “Komik.” “Ne.” Dedim bıkmış bir sesle. Güldü, doğruldu, bir süre yüzüme baktı. Arkamızdaki güneş ışıkları yüzüne yansıyor ve altın sarısı parlıyordu. Kahve bukleleri daha açık bir tona bürünmüştü.
"Orada, cidden cezamı çekmemi istediğini sanmıştım.” Homurdandım. “İyi sanmışsın!” “Fakat kızgın olsan da doktor yolladın.” “Nereye varmaya çalışıyorsun?!” Dedim kaşlarımı çatarak. Yüzüme bakıp daha farklı bir şekilde gülümsedi. “Bazı insanlar, prenses. Umursuyor görünüyor, samimi ve gerçekten önemsiyormuş gibi. Fakat aslında zere umurlarında olmadığını fark ediyorsun. Sonra bazı insanlar, umursamıyor görünüyor. Soğuk, duygusuz. Fakat sonra onların umursadığını fark ediyorsun. Tüm o görünüş ve sözlere rağmen...”
Gülümserken tek kaşını kaldırdı. “Neden böyle tam tersi görünmek istiyorlar prenses?” Önüme döndüm. Soğuk bir hal aldım. “Umurumda değil. Alt metinleri bu kadar kurcalama.” Hala bana bakıyordu. “Lendini bu kadar kötü görme, sen iyi bir insansın.” Ayağa kalktım. “Yine filozofluğa başladın. Gerçekten daraldım! Bir daha yanımda, iyi olup olmadığımdan söz etme.” Dedim soğuk bir sesle. Hafif eğildi, “Yüce prensesimiz nasıl buyurursa.” “Swearen!” ukala bir şekilde güldü.
Odamdaki camdan dışarıya baktım. Pirmin, “Onları istediğim yere çekeceğim. Biliyorum yardımıma ihtiyacın yok fakat ben... Yanında olmak istiyorum.” Omuz silktim. “Şimdi Harry'i falan öldürürüm, değil mi.” Kafasını evet anlamında salladı. “İşte sırf bu yüzden bende seninle gelip, senin katliam yapmanı önleyeceğim. Bence gayet adil.”
Yüzümü buruşturup ona baktım. “Yanımda gelmek için böyle bir bahaneye ihtiyacın yok. İstiyorsun ve zaten bir şekilde, bir bakmışım, gelmiş olacaksın. Boş söz kalabalığı yapma.” İstediğini bir şekilde alıyordu işte. Kaşlarını kaldırıp sırıtırken yüzüme baktı. “Bir dahakine daha dürüst olurum prenses.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasikaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...