Hava iyice kararmış. Akşam 10 olmuştu. Geceliğimin üstüne bir pelerin geçirmiş saraydan dışarıya çıkıyordum. Beyaz bir gecelik, koyu mor bir pelerin ve koca siyah botlarla modayı güzelce katlediyordum. Tıpkı o modacı öğretmenin öğretilerinde dediği gibi(!) Temiz havaya çıkınca gökyüzüne baktım. İki ay güzelce parlıyordu. Etraf taze ve ferah kokuyordu. Cırcır böceklerinin ve baykuşların sesi geliyordu. Arkamdan gelen saray ışıkları, bahçeyi altın sarısı bir yansımanın altına alıyordu.
Gökyüzüne baktım, büyük ay'ı bir bulut hafif kapatmıştı. Bir ejderha sesi hafif, çok hafif duyuldu. Meltem esti. Derin bir nefes alıp hastaneye yürümeye koyuldum. Bakalım... Gerçektende batıl inanç mıydı? Etraf gece lambalarıyla aydınlatıyordu. Yanımdan bir düzine askeri birlik ağır adımlarla geçerken bana selam verdiler.
Mindi'nin bana öfkelenen bakışlarını hissediyordum. Peki, yapanın ben olduğunu öğrenmiştim. Şimdi ne yapacaktım? Onun mirasını korumak, onun arzularını getirmeyecekti nihayetinde. O hak ettiği kraliçeliği istiyordu. Ama o artık yoktu... Yüzümü buruşturdum. Saçlarım hafif arkaya esiyordu. Umay'ların soyuna pes etmek yakışmıyormuş! Peh. Sen bana güvenmiyorsun bile...
Zihnimde, denizin kalbi rüyalarımı tekrar yavaşça düşünmeye başladım. Berat vardı ve orayı bulması gerektiğine inanıyordu. Halam vardı, yüzü solgun ve berbat haldeydi... Babam halama bir şeyi yapacağını söylüyordu. Ben, halamlarla oturmuş bir şeyi umut ediyordum... Kemal abi bir şeyi yapamayacağını mı söylüyordu, yoksa bir şeye izin vermeyeceğini mi? Birde Pirmin vardı. O nerden çıkmıştı benim aile dramımda!
Denizin kalbi... Bir gemi... Bir adam... “Selam, prenses!” Korkudan yana sıçrayıp yumruğumu oraya doğru savurdum. Kalbim çok hızlı atarken. Kocaman açılmış gözlerle kafasını tutup yere çömelmiş Pirmin'e baktım. O derin bir rahatlama nefesi verip doğruldu.
“İyi ki eğilmişim. Sayende idmanlı oluyoruz prenses.” Dedi etkileyici bir sesle. Yumruklarımı iki yana açtım. “Senin ne işin var burada?” Dedim çok soğuk bir sesle. Gölgeli yüzünü tam olarak göremiyordum. Omuzlarımdan tutu. “Gel! Sana bir şey göstereceğim.” Omuz silkip ellerinden kurtuldum. “Uykum var, yarın.” Arkamı döndüğümde tekrar omuzlarımı tutup bu sefer hafif masaj yapmaya başladı. Kaslarım rahatlamadı diyemezdim... “Hayır. Şimdi gidiyoruz.”
Ve bir u dönüşü yaptı. Beni arkamdan iterek sürüklemeye başladı. “Bırak şu omuzlarımı.” “Kaçmayacağına söz ver.” Hala sürüklenirken konuştum. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Kaçmak istesem çoktan kaçardım. Anlıyor musun? Ne sanıyorsun, omuzlarımdan tutman beni esir mi alacak!” Askeri yeteneklerime hakaret yemiş gibi hissediyordum. Omuzlarımı bırakırken ukala bir şekilde konuştu. “Hım, benimle gelmek istiyorsun demek.” Ağzımı açtım, sonra kapattım. O gülerken yürümeye devam etti. Bir an için geri dönmeyi düşünmüş olsam da onu takip ettim.
Gizli çıkışıma doğru ilerledik. Arkasından sürünürken konuştum. “Aklıma gelmişken, sen niye benim gizli çıkışımı biliyorsun ha!” çıkıştan çıktık. Pirmin askerlerin olup olmadığını kontrol etti. “Güzel soru.” “Ve?” “Gizli çıkışını biliyorum.” “Neden!?” “Ne bileyim Ezgi. Denize gizlice gidip, gelmemi sağlıyor.” “Bana ait bir şeyi nasıl böyle istismar edersin! Resmen sahiplenmişsin.”
“Sana bir zararım dokundu mu?”“Evet. Bunun hafızanda bulunması bir zarar. Bilemi istemiyorum.” Bıkmış bir sesle konuştu. “Ne yapayım prenses. Hafızamı mı sileyim?!” “Kesinlikle. Bir yolunu bul. Bunu unutmuş ol. Birde iyi halt yemiş gibi ikidir gözüme sokuyorsun!” “Askerler bakmıyor galiba, gidelim.” Dedi iki duvarın ucunu da kontrol ederken.
“Balkonuma merdiven dayarken dedikoduları önemsiyorsun. Saraydan yine böyle kaçmamızda dedikoduları önemsemiyor musun!” “Evet. Aynen öyle yapıyorum. İşime böylesi geliyor. Bir daha da böyle yapacağım. OH!” Yüzümü buruşturdum. Beni deli ediyordu. “Manyak! Psikopat!” Ve ondan bir türlü hıncımı çıkartamıyordum. “Harika!” Dedi neşeli bir sesle. “Manyak psikopat olman mı?” Yüzüme baktı. Gri gözleri büyüktü. “Ne? Hayır. Devriye gitti galiba, hadi!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasíakaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...