21. Bölüm: Asla Gitar Çalma

23 16 22
                                    

Saraya yaklaştığınızda konuştum. “Marinus ejderhaları görünce ne tepki verdi. Sadece antlaşma olursa onların tepkilerini aşağı yukarı bilmek istiyorum.”
Pirmin biraz, “Ee-" leyip durduktan sonra konuştu. “Bir çok değişken olduğunu-" “Biliyorum, biliyorum.” Diye sözünü kestim.

Marinus'un ilk defa kara yüzeyine çıkmasından bahsediyordu. “Korkudan olduğu yere zamplanmış gibiydi.
Bana altına yaptığını söyledi-" Yüzümü buruşturdum. “Bu bilgiye ihtiyacım yoktu.” Güldü. “Sadece yardımcı olmak istiyorum.” “Arkadaşın bunu söylemeni istemezdi.” Kafasını salladı. “İntikam alıyorum. Sen... Eh pek bu durumda önemli değilsin.”

“Ee-“ dedim bıkmış bir sesle.
“Çığlık atmadı tabi. Ama öngörün doğruydu. Üstümüzden bir ejderha geçmeden dakikalar önce kulakları o yöne dikilmişti. Nereye gittiğini de takip etti.” Kafamı salladım. “Sence kabile bundan korkar mı?” “Onlar kurt prenses.” Dedi. Cevap vermedim.

Gizli çıkışımın önüne vardığımızda durdum. Papatyaları görünce aklıma gelmişti. “Sana verdiğim taç soldu değil mi?” Gülerken kaşlarını çatıp boş gözlerle bana baktı. “Hangi taç?” Gözlerimi kırpıştırdım ve sonra kafamı iki yana salladım. Hafif içim burkulmuştu. “Gereksiz bir şey, boş ver.” Diye mırıldandım.

Beraber sürünerek içeri girdik. Gizli çıkışımı bildiği için ona kızmak istesem de kendimi konuşmak için hayli yorgun hissetim. Pirmin'in bıraktığı merdiven hala yerli yerindeydi. Askerler bu sefer etrafında küme olmamıştı. Gözlerinde hayli budala görünüyor olmalıydım. Fakat kimin umurunda, istediğimi yapardım. Merdivenden çıkarken arkamdan da Pirmin geldi.

Odam hala onca kitap ve kağıtlarla doluydu fakat hepsi bir araya toparlanıp yatağımın üstünde küme olmuştu. Banyoma yönelirken, “Çıkabilirsin.” Dedim. Fakat tam banyonun kapısını açmıştım ki, “Küçük hanım!” Diye bir feryat duydum ve kapım birden sonuna kadar açıldı.

Pirmin'le durup kapıdan içeriye dalan Menekşe'yi gördük. Fakat Menekşe hiçte Pirmin'i görmüş gibi davranmıyordu. Kapıyı arkadan kapatırken nefes nefese. “Sizi bahçede gördüm ve koşarak geldim! İnanmıyorum. Baş vezir bana sizin gelmenizi gözlememi söyledi çünkü William sizi kaçırmış! Ordu göndermeliyiz diye ısrar ettim, kim bilir neler-"

Pirmin gülerken, “Selam Menekşe, bu gün ne kadar da enerjiksin.” Dedi neşeyle. Bir elini havaya kaldırmış parmaklarını ona sallıyordu. Menekşe ağzı açık kala kaldı. “Ah, sen odadan gitmedin mi? Şey yani... Ben... Selam William. Demek şey- yani prensesi kaçırmadın ha! Ne güzel... Ee-" diyerek gözlerini bana dikti.

Kollarımı birleştirdim. “Menekşe lütfen bana bunu kimse bilmiyor de.” “Tabi derim küçük hanım. Eğer yalanları duymakla ilgileniyorsanız, ejderhaların gittiğini de rahatlıkla söyleyebilirim.” Sonra ikimize baktı. “Birde siz sırılsıklamsınız.” Pirmin keyifli keyifli gülerken sinirden homurdandım.

“İnsanlar bunu nasıl biliyor Menekşe?” güldü. “Çok komik bir hikayesi var aslında, mesela hikayenin giriş kısmı odanızdan sarkan merdiven. Gelişme, ikinizin el ele tutuşarak ormana koşması. Sonuç ta sırılsıklam dönmeniz olabilir mi? Ama insanlar sonuçtan pek haberdar değil.” Deyip beni rahatlatmaya çalıştı.

El ele tutuşmak mı! Orda kemiğimi kırmaya çalışıyordu! Sinirle homurdanırken Pirmin keyifli keyifli, “Listemde bir prensesi elinden tutup ormana kaçırmak yoktu tabi. Fakat hoş bir detay olmuş.” Dedi. Sinirle ona bakaktım.

“Gerçekten ne oldu? Küçük hanım siz üzülmeyin ben Willam'ı karaladım.”
Pirmin, "Sağ ol ya, ne dost ama...”
“Menekşe bir şey olmadı gidip terigolarla konuştuk.”
Menekşe birden kulak kesildi. “Ki-kimlerle? Hani... Şey...” Yüzü pembeleşti. “Şey... Aris'in kabilesi olan...” Pirmin'in yüzü bir anda ışıl ışıl oldu, anlaşılan Menekşe'nin onu karalamasını hiç mi hiç dert etmiyordu. Fakat sonra bana baktı ve karamsarlığa büründü. “Hayır, Aris... Çok uzakta... Orada değildi.” Dedim kelimelerim özenle seçerken.

“Ne-neden? Başına bir şey mi gelmiş! Sağ salim gidememiş mi!” Dedi hafif tizleşen ve yükselen sesiyle. Ellerimi kaldırdım. Şapır şapır su akıyordu. “Hayır, hayır, ulaşmış. Tabiki ulaşmış... Ama o, demişti ya, önemli bir göreve gitmiş, çok uzaklara, bir daha da dönmeyecekmiş. Orada yaşayacakmış.” Pirmin bana, yok artık bakışı attı. “İstersen sevgili prenses, orada uzakta bir kıza da söz vermiş, onunla evlenip 15 çocuk yapacaklarmış da de!”

Menekşenin gözleri doldu, tiz bir sesle, “15 tane mi?” dedi. Gözlerimi kırpıp ona baktım. Uzun zorlu bir göreve gittiğini de söylemiştim. Ama o Pirmin'in alayla söylediği 15 sayısına mı takılmıştı? Menekşe devam etti. “Onlar hakkında bir kitap okudum. 20 çocuğa kadar doğurabiliyorlarmış.” Gözlerimi kocaman açıp ona bakarken Pirmin kahkaha atarak “Ne okudun, ne okudun!” Diye bir alaylı feryat kopardı.

Menekşe kıpkırmızı olurken, “Ya-yani.” Dedi ve ümitle bana baktı. Sert bir tavra büründüm. “Swearen dışarı! Sanırım yeterince vakit geçirdik.” Pirmin alaylı alaylı bakarken odadan çıktı. Menekşe'yi sakinleştirmek istercesine konuştum. “Dalga geçiyor. Fakat Menekşe... O sana uygun değil. O... Onun... İnan bana.”
Kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Ardından kafasını salladı. “Haklısınız küçük hanım. Biliyorum. Zaten bir daha gelmeyecek.”

Dudaklarımı sıkıp kollarımı iki yana açtığımda bana koşarak sarıldı. “Özür dilerim.” Diye fısıldadım. Kafasını iki yana salladı. “Haklıydınız.” Ona sıkıca sarıldım.
İkimiz de ıslak olmamı önemsemiyorduk. Teselli etmek için ne diyeceğimi bilmiyordum. Şu kesindi Berat benden daha çok işe yaradı. Onun Menekşe'yi sevdiğini hatırladım. Muhtemelen... Pek iyi olmazdı.

Bu düşüncemden vaz geçtim. Menekşe benden uzaklaşırken elinin tersiyle gözlerini sildi. “Siz.. Banyoya girmelisiniz.”
Kafamı evet anlamında sallarken Menekşe köşede duran gitara baktı. “Bunu soracaktım küçük hanım. Tekrar mı çalmaya başladınız?” Hızla iki elimi kaldırdım. “Hayır... O... Önemsiz bir şey.” Kafasını salladı. “Tekrar çaldığınızı görmek güzel olurdu ya-yani sanırım. Şu olay... Bilirsiniz... Ondan beri çalmadınız.”

Ürkerek gitara baktım. Menekşe hızlıca devam etti. “ Biliyorsunuz... Bir daha olmayacak.” Sonra konuyu değiştirmek için devam etti. “Marinus hiç gitar çalan birini görmemiş.” Sonra ne söylediğini fark edip hızla yüzüme baktı. Kaşlarımı çattım. “Keşke seni tanıştırmasaydık.” Kafasını iki yana salladı. “Hayır, ne olursa olsun... Tanıdığıma memnunum.” Sonra eliyle kafasını kaşıdı. “Ben çıksam iyi olur.”

Son Bedel:3 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin