Denizin kalbi rüyam, şiddetle bir dağın başında oturduğum rüyaya dönüştü. Dağdan aşağı yanıp kül olmuş şehre ve dünyaya bakıyordum. Hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu. Dehşete düşmüştüm fakat hiçbir duygu belirtisi gösteremiyordum. Arkamdan tanımadığım bir kadın yanıma yürüdü. Ağır ve güçlü adımları vardı. Tek gözü yoktu. Siyah alevli pelerini arkasında dalgalanıyordu. Bu ikinci Umay'dı!
Şaşkınlık ve mutlulukla ona baktım. Bir gözü siyah bir bantla sarılmıştı. Saçları arkaya uçuşurken umutsuzlukla şehre bakıyordu. Boynunda ölüm kolyesi rüzgarla uçuşuyordu. Yanıma gelip diz çöktü. Ve önüme bir kağıt ve bir kalem koydu. Ardından gözlerimin içine baktı. Koyu gözü vardı.
“Ezgi, bu dünya üzerindeki son kağıt ve kalem.” Dedi umutsuzlukla acı bir şekilde gülümserken. Ben kağıt ve kaleme baktım. Nasıl, son kağıt ve kalem... Devam etti. “Ona ne yazmak istersin?” Şaşkınlıkla ona baktım. “Ben... Aklıma bir şey gelmiyor.”
Gülümseyerek omzumu sıktı. Kalemi elime aldım. “Ne yazmalıyım?” O şehre bakmayı sürdürdü. Gözünden yaşlar akıyordu. Sonra sert bir şekilde bana baktı. Ve toz bulutlarına dönüşmeye başladı. Etrafta dağılırken ona doğru yürüdüm. “Bekle! Ne yazacağım. Bana hiçbir şey söylemedin!”Ve nefes nefese kendimi yuvarlak bir masada otururken buldum. Kaşlarımı çatarak ellerime baktım. Bileklerim sertçe sandalyeye bağlanmıştı. Kalkmaya çalışırken ortadaki ok işareti dönüyordu. “Hayır!” Diye haykırmaya başladım. Birkaç silah sesiyle insanlar, kafalarından vurulup kanlar fışkırtırken yığıldılar.
Kurtulmak için tüm çabamla çırpınırken ben-taş oku bir kez daha döndürdü. Kurtulmak için çabalarken, iki sıra yanımda duran biri çığlık atarak uyandı. Çığlık atarak uyandım. Bir sürü doktor başımda duruyordu. Baş doktor, “Prenses sakin olun bir kabustu.” deyince nefes nefese ona baktım.
“Bana Menekşe'yi çağırın!” Doktor üzgün bir şekilde yüzüme baktı. “Prenses, biliyorsunuz. O kontrol altında.” “Artık değil!” Yüzüm gerilmişti. Kalbim çok hızlı atıyordu ve kalp cihazı da bunu doğruluyordu. Korkudan kanım donmuştu. Masadan haykırarak kalkan kişinin yüzünü nihayet görebilmiştim.
O... Menekşe'idi. Doktorlar bir süre yüzüme bakarken, ikisi koşarak saraya yol aldılar. Hala nefes nefese rüyayı düşünüyordum. “Çıkarın şu kelepçeleri!” Diye kükredim. Bir doktor hemen kelepçeleri çözmeye başladı. Ve kalp cihazının uçlarını çıkarttılar.
Bileklerimi ovarken endişe ile saate baktım. Saat 3 olmuştu. Güneş henüz doğmamıştı. Doktorlar ve ben sessizce bekliyorduk.Dakikalar sonra odamın kapısı açıldı. Doktorlar ve Menekşe'nin kapısındaki bazı askerler gelmişti. Hemen eğildiler.
Askerle baktım. “Menekşe de bir tuhaflık var mı?” Askerler birbirlerine baktılar. Ardından biri konuştu. “Prenses... İki gündür uykusunda kurtulmaya çalışmıyor.” Gözlerim açıldı. Korku bütün bedenimi sardı. Yataktan fırladım. “O kurtuldu.” Ve pelerinimi kaptığım gibi boynuma geçirdim. Odada ölüm sessizliği hakimdi.Botlarımı giyip saraya koşmaya başlarken bir yandan da pelerinimi bağlamaya çalışıyordum. Koşmam yüzünden pelerin geriye doğru uçuşuyordu. Yanımda koşan iki askere baktım. “Bütün vezirleri toplantı odasına çağırın. Acele edin!” Diye kükredim. Saraya girdiğimizde ikisi yanımdan ayrıldı.
İkişer ikişer merdivenlerden çıkarak Çiğdem'in odasının kapısına vardım. Ve kapıyı yumruklamaya başladım.“Çiğdem uyan!” Diye bağırmaya başladım. İki asker şaşırmış bana bakıyorlardı. Dakikalar sonra Çiğdem kapıyı açtı. Üstüne koyu mavi bir pelerin geçirmişti. Saçları darmadağındı. “Ne oldu abla!” Dedi endişeli bir sesle.
Onun kolundan tutum. Ardından söylediğim toplantı odasına koşmaya başladık. İki asker bizimle koşuyordu. “Menekşe. Kontrolden, Kaplidio'nun kontrolünden çıktı.” “Ne!” Diye çığlık attı. Sarayda sesi yankılanırken arkadaki bir asker sertçe yutkundu. Merdivenleri üçer üçer çıkmaya başladık. “Anlatacağım.”
Toplantı odasına geldiğimizde çoğu vezir içeri girmişti, oldukça uyanıklardı. Kemal abi tek kaşını kaldırmış merakla bana bakıyordu. Beyaz ışık odayı aydınlatırken hepsi koltuklarına oturmuştu. Bense ayaktaydım. Ellerimi masaya dayadım. “Beyler, Menekşe Kaplido'nun kontrolünden çıktı.”
Ani bir inanamama sesi masayı doldurdu. Ardından herkes sustu. Biri, “Prenses, bunu nereden biliyorsunuz?” Bir süre duygusuzca yüzüne baktım. Ona, bunu rüyamda gördüğümü söylersem bana inanmazlardı. Fakat doğru olduğunu biliyordum. “Kapısındaki askerler de iki gündür Menekşe'nin çırpınmadığını doğruladılar.”
Başkası, “Bu... Hiçbir şeyi göstermez.” Dedi korkuyla. Gerçeğe inanmak ona daha korkutucu görünüyordu anlaşılan. “Peki, gidip odasına birini koyalım. Bu gün ve yarın başında kalsın. Bakalım kontrolde mi, değil mi?” Çiğdem kafasını salladı. “Evet, emin oluruz.”
Başka biri, “Peki, varsayalım Menekşe kontrolden çıktı. Bu iki gündür kontrolde olmadığı anlamına gelir. O halde taş başka birini kontrole almış olmalı? Ya da alacak?” başkası, “Onu neden bıraktı?” Diğeri, “Öyleyse belki de bu bela tamamen başımızdan gitmiştir?” Başkası, “Ya başkasını kontrol altına aldıysa?” Diğeri, “İyi fakat kimi? Ne kadar uzağı algılıyor bilmiyoruz...”
Çiğdem, “Lütfen. İlk önce bunu bir doğrulayalım.” dedi sakin bir sesle. Kemal abi, “Kraliçem, ya böyleyse ve başkası kontrol altında-" Biri sözünü kesti. “Ya taş tamamen gittiyse?” Çiğdem elini kaldırdı. “Kemal devam et.” Kemal abi kafasını sallayıp devam etti, “Başkasını kontrol altına çoktan aldıysa? Sarayda bilmediğimiz bir tehlike dolaşıyor olabilir.”
Başkası, “Ya da saray dışında.” Çiğdem bir müddet sessiz kaldı, ardından konuştu, “İlk önce Menekşe'yi kontrol edeceğiz. Bu sırada da saraya yayın, kimse tek başına dolaşmasın. Birbirini kontrol etsin. Saraya bir müddet insan alış çıkısını durdurun. Dışarıda kalan görevliler kendilerini tehlikeye atmasın.
İçerideki birlikler de dışarı çıkmasın. Kısacası bu bir izolasyon. Bildiğim kadarıyla dışarıda önemli bir işi olan birlik te yok. Bu bilginin kesinlikle saray dışına çıkmasını yasaklıyorum! Gizli karantina, anlıyorsunuz değil mi? Bütün çalışanlarda şu sistemin uygulanmasını istiyorum.
Bir saat önce ne yaptım, bir saat sonra ne yapacağım. Bu soruyu sürekli etrafındakilere söyleyecek herkes. Herkes, herkesin ne yaptığını bilecek. Kemal benim yanımdan ayrılmayacaksın. Aslında evet, bütün vezirler yanımda duracak.
Kontrol altındaki ben olursam bunu bileceğiz. Alide günlük programım var.Tuhaf davranmaya başlayıp, aklımı kaçırırsam, ablam direk geçici kraliçe olacak, hiç beklemeden, anlıyor musunuz? Ve bunu kimse bilmeyecek, kraliçe hala benmişim ve bütün emirleri ben vermişim gibi darvanacağız.”
Bütün vezirlerin yüzü beyazlamıştı fakat büyük bir ciddiyetle kafalarını salladılar. Çiğdem derin bir nefes alarak devam etti, “Ablamın yanında 6-7 askerin dolaşmasını istiyorum. Hepsi yüksek dereceli ve kuvvetli askerler olsun.” deyince kaşlarımı çatarak ona baktım.
Bana baktı. “Abla kontrol altındaki sensen, hepimize saldırman ve öldürme olasılığın daha yüksek. Seni olası bir delirme durumunda kontrol altı da tutmalıyız diyorum. Ve sen çok güçlüsün, seni durduracak sağlam askerler gerekiyor.” Sonra Kemal'e döndü, “Senide iki asker kontrol edecek.” Herkese baktı, “Kimse kontrol edilmeden iş yapmayacak. Ben bile.”
Hepimiz kafalarımızı salladık. Durdum ve konuştum. “Kontrol altında olmadığınızı düşünüp rahatlamayın. Seçecek birini bulması birkaç gününü alabilir.” Kulağa tüyler ürpertici geliyordu. Hepsi kafalarını salladı. Bir vezir “Peki uyurken kraliçem?” Çiğdem kafasını salladı. “Sarayda hemen ikili guruplar istiyorum. Gece herkes biriyle aynı odayı paylaşacak.” Bana döndü. “Ben ablamla kalacağım.”
Herkes tekrar kafasını salladı. Kemal abi, “Kraliçem, ertesi gün malum olay olacak.” dedi. Çiğdem bana baktı. Gözlerim açıldı. Harry geliyordu... Ne... Bu kadar çabuk mu! Daha uzun sürer sanıyordum. Yola çıkalı bayağı gün olmuştu aslında. Çiğdem bir an duraksadı sonra konuştu, “O...” Tekrar durdu. Düşünüyordu, kafasında bir şeyleri tartıyordu. Ardından kaşlarını çatarak kararlılıkla konuştu.
“O, olay olacak.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasikaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...