Akan bir derenin yanında, yana bükülmüş bir ağacın gövdesine oturuyordum. Kamburum çıkmış, sinirle dereye bakıyordum. "Eh ne haber Ejder kraliçe!" Kafamı kaldırmadım. Mindi yanıma oturdu. "Yine ne oldu?" Dedim bıkmış bir sesle. Kollarını birleştirdi. "Ona bir mezar verdiler mi?"
Katilden... Yani kontrol atındaki çocuktan bahsediyordu. Cevap vermedim. Sert bir şekilde kafamı kendisine çevirdi. Zehirli bir şekilde bana bakıyordu. "Baban... Onun... Cesedini yaktı." Elini hızla çekip beyazlayan yüzüyle bana baktı. "ENGEL OLMADIN MI!" Diye nefretle bağırdı. "Oldum." "Konuş, nasıl?"
"Onu... Yakacak askerlerin elinden aldım. Herkes gittiğinde... Senin mezarının yanına gömdürdük. Kimse bilmiyor. Çünkü Pirmin, Alanzo, Sol ve... Çiğdem'le yaptık. Daha doğrusu Çiğdem herkesi oyaladı." Mindi gülümsedi. Gökyüzüne baktı. "Teşekkür ederim." Diye fısıldadı. Ellerimi yüzümün arasına aldım. "Özür dilerim. Ben..." Ağır bir şekilde elini omzuma koydu.
Ona baktığımda omzuma birkaç kere vurdu. "Bulacaksın. Bir çözüm bulacaksın." "Oradan söylemesi kolay ha!" Aşağılar biçimde güldü. "Çok beğendiysen gel ulan. Yer var. Ben sana ayarlarım." Elini sert bir şekilde omzumdan ittim. "Kraliçe olamadın."
Dereye baktı. Cevap vermedi. İçinin acıdığını biliyordum. Belimi doğrulttum. "İkinci Umay'ı bulmalıyım." "Her ne zıkkım gerekiyorsa-" "Halledeceğim." Diye sözünü kestim.
Yavaşça uyandım. Doğrulup belimi esnettim. Kuş cıvıltıları geliyordu. Sabah oluyordu. Üstümdekileri değiştirdim. Yüzümü ıslak bir havlu ile yıkadım. Ve çadırdan çıktım. Askerler yeni yeni uyanıyordu. "Silah sesi duyarsanız endişelenmeyin." Diye bağırdım. Bağırmamla her asker yerinden fırladı. "Emredersiniz kraliçem." Diye bağırdılar.
Dün bıraktığım silahı almak için ağaca gittim. Tırmanıp silahı aldım. Ardından yere sıktım. Ve belime sokuşturdum. Alana geri döndüğümde askerler çadırları topluyorlardı. "20 dakika... Bütün işlerinizi halledin." Dedim saçımı toplarken. Kemal abi Pirmin'in yanına gitmişti. Bir asker bana puf hamur işi ve şişede meyve suyu getirdi.
Onları alıp Pirmin ve Kemal abinin yanına yürüdüm. Beni görünce sessizleştiler. Kemal abi gülümseyerek bana baktılar. Elimdeki pufu Kemal abiye uzattım. "Sen?" Onu duymamış gibi davranıp konuştum. "İkinci Umay konusunda yoğunlaşacağız. Dönünce bütün vezirlerin ikinci Umay hakkında her şeyi okuyup bakmasını istiyorum."
"Ezgi bu bir-" Elimle onu susturdum. Ve Pirmin'e baktım. İpleri yeni çözülmüş gibi bir hali vardı. Tahriş olan bileklerini ovuşturuyordu. "Swearen, senden en yakın zamanda terigoları getirmeni istiyorum. Bir toplantı yapıp, yer tespitine hemen başlarız." "Ben kontrol atındayım." Kemal abiye baktım. "O halde gidebilirsin değil mi Kemal? Swearen yerini söyler." Kemal abi kafasını evet anlamında salladı.
Meyve suyumu Pirmin'e uzattım. Kemal abinin tersine, eliyle itti. "Bu senin. İç." Konuşmaya devam ettim. "İkisinden birinden sonuç çıkaracağız. Olmazsa..." Kemal abi tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Olmazsa?" Yanağımın içini ısırırken uzaklara baktım. Pirmin merakla bana baktı. "Olmazsa, ne?" Kafamı iki yana salladım. Pirmin kolumu tutu ve sert gözleriyle gözlerimin içine baktı.
"Ne?" Dik bir şekilde durup ona baktım. "Taşı alıp kimsenin yaşamadığı uzak bir yere gideceğim. Böylece herkes kurtulacak." Beni bırakırken sinirle yüzüme bağırdı. "BENİMLE DALGA GEÇİYOR OLMALISIN!" Sakin bir sesle cevap verdim. "Hayır." Pirmin öfkeyle bir şey daha söyleyecekken Kemal abi sözü sakin bir şekilde devraldı.
"Ezgi sen kraliçesin." "O konuyu... Hallederim." Pirmin bana baktı, sinirden gülüyordu. "Gitmene izin vermiyorum." Ona bakmadan konuştum. "Daha fazla kontrolde kalamazsın." "Buna... Sen karar veremezsin." "Verdim bile." "İzin vermiyorum." "Komik. Çünkü ben senden izin istemedim." "Ezgi hayır." "Kontrolde olmanı istemiyorum." Kemal abiye baktım. "Sen oğlunun kontrolde olmasını istiyor musun?"
Pirmin güldü. "Elbette istiyor." Fakat Kemal abi cevap vermedi. Pirmin'e gülümseyerek baktım. "Gördün mü? İkimiz de seni seçiyoruz." "Ne zamandan beri bir şeylere ikiniz karar veriyorsunuz!" Kolumdaki saate baktım. "16 dakika kaldı. Toparlanın." Giderken Pirmin kolumu tutu. Parlayan gri gözleri bana bakıyordu. "Bende seni seçtim. Ve işe bak... Ben hep istediğimi alırım."
Bu da ne demekti? Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Gülümseyerek yüzüme bakarken kolumu bıraktı ve eliyle saatini gösterdi. "15 dakika kraliçem. İzninizle..." Ve yanımdan sıyrılıp askerlere doğru ilerledi. Askerler tek kaşlarını kaldırarak ona bakıyorlardı. Çünkü Pirmin bana bağırmıştı. Fakat bu önemli değildi. Ne demek istemişti öyle? Kemal abiye baktığımda o kaşlarını kaldırarak ciddi bir yüzle Pirmin'e bakıyordu. Bana merakla baktı.
Omuz silktim. Bende ne olduğunu anlamamıştım. Fakat işin içinden bir şeyler çıkacağı kesindi. On dakika sonra timle saraya doğru yol aldık. Elimiz boş dönüyor olmak canımı sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasíakaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...