Halk ayak seslerimizi duyunca toplanmış, merakla bizi seyrediyorlardı. Koşmaktan nefes nefese kalmıştım. Ağzım açık kalmıştı, ellerimi bacaklarıma dayadım. Askerler nefes nefese merakla bana bakıyorlardı. Derin bir nefes alıp doğruldum. Ve askerlerin yanına gidip birinin kılıcını aldım. Askerler iyice endişelenmiş görünüyordu.
Sert bir sesle, “Kontrolde değilim. Bu gün önemli olay oldu. Balkonlu bir şeyler. Bakın Swearen'ın söylediği komut buydu değil mi! Bir saat önce duş alıyordum. Bir saat sonra... Saraya dönmüş olacağız.” diye sıraladım.
Halk iyice toplanmaya başlamıştı. Ve saray arabası hızla meydanda durdu. Halk daha da meraklanmış, buraya toplanıyordu. Tam istediğim gibi. Askerlerin bir elleri kılıçlarındaydı. Kötü bir şey olacağını sezmişlerdi.Nefesimi kontrol ettim. Kapı açıldı ve Çiğdem şaşkın bir şekilde aşağı indi. Makyajını hızla toparlamış görünüyordu. Söylememe rağmen birçok asker onu koruyordu.
Beni görünce hafif rahatladı ve yanıma geldi. “Abla neler-" Dediğinde kılıcımı hızla çektim ve ona sert gözlerle bakarken, kılıcı burnuna dayadım. Korkuyla hafif bir çığlık attı. Askerler hemen pozisyona geçerlerken, kılıçlarını çekip bana doğrulttular. Bağırdım. “Ben, sana meydan okuyorum! Bir düello! Krallık için. Savaş.” Diye kükredim.
Askerler hemen kılıçlarını indirip geri çekildi. İki kardeş birbirine düello okuduğunda kimse onlara karışmazdı. Çiğdem'in gözleri doldu ve sesi titredi. “Abla sen ne diyorsun?” Askerlere baktım. “Ona bir kılıç verin!” Bir asker hızla gelip Çiğdem'e bir kılıç uzattı. Çiğdem midesi bulanır gibi kılıca baktı. Ardından bana döndü. “Abla..?” Dedi bitkin bir sesle.
Gidip kılıcı aldım ve zorla eline tutuşturdum. “Sana meydan okuyorum.” Ve geriye çekildim. “Başla!” Diye bağırdım. Öylece yüzüme baktı. “Abla?” “Sana ihanet ediyorum kardeşim. Şimdi, onurun için korkaklık edip kaçma, bir kadın gibi savaş!” Çiğdem hayal kırıklığı ile yüzüme baktı. Ne yaptığımı anlamıyordu.
Gözlerinden yaşlar akarken, gevşekçe kılıcı tutu ama bana kaldırmadı. “Peki.” Dedim soğuk bir sesle ve hızla üzerine yürüyüp kılıcımı savurdum. Çiğdem refleks olarak kendini korudu. Kılıçlarımız çarpıştı. Hafif sırıttım. Onunsa daha hızlı yüzünden yaşlar akmaya başlamıştı. Tekrar üstüne gittim ve bu sefer onu silahsız bıraktım ve omuz atıp yere düşürdüm.
Sırt üstü yere düşerken, kılıcımın ucunu boğazına dayadım. Yasalarımız beni kraliçe olmaktan almış olabilirdi. Ama yasal olarak iki kardeş daha iyi olanın geçmesi için ölümüne savaştığında, yasalar iptal olurdu. Güçlü olan tahta geçerdi. “Kazandım.” Diye fısıldadığımda, ihanete uğramış gibi bana bakıyordu.
Tacı fırlayıp yere düşmüştü. Kılıcımı ondan çektim ve eğilip tacı aldım. Ardından havaya kaldırdım. “Ben, yeni Ejderha kraliçeyim!” Herkes hızla önümde yere diz çöktü. Gözümün alabildiği her yer, yere çökmüş selam veren insanlarla doluydu. Nefes nefese onlara bakarken, bağırdılar.
“ÇOK YAŞA YENİ EJDER KRALİÇEMİZ!”
Haykırışları gökyüzünü yırtabilecek kadar kuvvetliydi. Tacı elimde sıkıca tutarken elimi indirdim. Sert gözlerle haykıran insanlara baktım. Göz alabildineydi. Artık yasal olarak yeni kraliçeydim. Askerler saraya haber vermek için atlılarla yola çıkmışlardı. Asla beklemedikleri iki kardeşin bu haberine herkes şaşıracaktı.
Belki herkesin gözünde ihanet eden olarak görülecektim. Her neyse... Çiğdem'e döndüğümde ağzı hafif açık, kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Anlamış mıydı acaba? Ya da anlıyor muydu? Haykırışların arasında yanına gittim. Ve hafif yüksek sesle konuştum. “Seni bağışlıyorum.” Çiğdem dizlerinin üstünde doğruldu ve önümde eğildi. “Çok yaşa yeni kraliçemiz!” Diye bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Bedel:3 (Tamamlandı)
Fantasíakaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek suçlu kim? İşlerin yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, her zaman daha kötüsü olur...