18

12.8K 67 67
                                    

Algın'ın eve girdiğini gördüğümde bende kendi evimin bahçesine girdim. Kapıyı tıklatmama gerek kalmadan annem açmıştı zaten. Yüzüme zoraki bir tebessüm yerleştirip anneme sarıldım. Bu benim ruhumu dinlendirme şeklimdi.

Annem geri çekildiğinde yorgun yüzüme bakıp kaşlarını çattı. "Senin bu halin ne?" Beni baştan aşağı süzdüğünde gözleri ayaklarımda takılı kaldı mümkünmüş gibi kaşları biraz daha çatıldı. "Sorun yok bebeğim , yıkarım hal olur." Ağlamak istiyordum , neden?

Son zamanlarda kendime benim bile cevabını bilmediğim çok fazla soru yönlendiriyordum. Bir bilinmezliğin ortasında olunca insan kendisine bile sorduğu soruların cevabını alamayabiliyormuş.

"Geç içeri Alin , ne oluyor sana ben anlamıyorum artık. Eve gelmiyorsun , darman dağınık oldun. Adam akıllı uyku uyumuyorsun , adam akıllı yemek yiyormusun tartışılır. Gözünü bürüyen intikam ateşi etrafını sarmaya başladı , toparlan artık." Annemin sesinde öfke vardı , haksız olduğunu iddia edemezdim elbette. Uzun süre sonra ilk defa azar işitiyordum.

Annem kapıdan çekilince içeriye girip doğrudan banyoya çıktım. Koridorlar kolilerle doluydu , taşınacaktık. Bu evi çok sevmiştim aslında , sevdiğin şey ev bile olsa vazgeçme kararı aldığında seni bir nebze üzebiliyordu. Aslında herkes evini terk ederken üzülür , ister tuğla duvar olsun istersen et kemik. Nasıl nitelendirmek istediğine bağlıydı.

İşlerimi halettikten sonra hızlıca odama girdim. Günün yorgunluğu sarmıştı yine bedenimi. Bugün boğazım düğüm düğümdü. Sigaramı ve telefonumu aldıktan sonra kendimi balkona attım. Ay yine tüm geceye hakimdi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bedenimi saran ağlama isteğini bastırmaya çalışıyordum sadece.

Bir gün bu bastırılmış hisler bana misliyle dönecekti , hiç bir his bastırılmış bir şekilde sonsuza kadar kalmaz içinizde ya size kafayı yedirtir döner  ya sizi ağlatır döner ya da hastalığa bırakır ama mutlaka döner.

Odamın kapısı açılınca kapattığım gözlerimi geri açtım. Mete yanıma gelip oturdu. Sanki yanıma gelmesini bekliyormuş gibi başımı dizlerine yasladım anında. "İyi değilsin." Bu söylediği beni hafiften güldürmüştü.

Normalde 'iyi misin?' denirdi bana artık durum hangi kısıma kadar ulaştıysa doğrudan 'iyi değilsin' e dönmüştü. Yutkunmakta zorlandım o an ama 'evet' veya 'hayır' diyemedim.

"Bizimle konuşabileceğini biliyorsun değil mi?" Mete'nin sorusu bir kere daha güldürdü ikisi de alay bazından gülüşlerdi. Ne zaman anlatsam 'abartıyorsun' deniliyordu. Bu süreçte de hali hazırda anlatmadan halletmeyi öğrendim ve buna alıştım şimdi ise anlatamadığım ve halledemediğim noktadaydım.

"Konuşmayacaksın değil mi? Hepimize kızgın ve kırgınsın içten içe. Az önce teyzem bir cümle kurdu. 'Yıllardır yük oldu bazı acılar yüreğine , o yüke o kadar alışmış ki onu o yapan şeyin yüreğinde ki yük olduğunu sanıyor' bu cümle sana ne andırır bilmiyorum ama bana geride bıraktığımız onlarca yılı anımsattı. O yükün ucundan tutmadığımızı ve o yükü boşu boşuna tek başına taşımış olduğunu hatırlattı."

Hayır ağlamayacağım! Söylediği cümle beyninde dönüyordu. Evet o yük beni ben yapan şeydi zaten bana bunu kendisi öğretmişti. Ben eskiden sevgiye inanan bir çocuktum sonra nefreti gördüm. Kötülüğü gördüm ve kötülüğü seçtim. O yük beni kötülüğe itti ve ben de durmaya çalışmadım. O yük beni ben yapan gerçekti. Peki o yüke veda ettiğimde benliğimi kaybedecek miydim? Yine cevabını bilmediğim sorular kervanına bir soru daha katılmıştı.

Yine cevap vermedim o da bir daha konuşmaya çalışmadı saatlerce balkonda oturduk . Algın da balkondaydı gözü bizden tarafta değildi yan evin duvarındaydı. Muhtemelen acısını sindirmeye çalışıyordu. O da bir birikmişini atmaya çalıştı bugün , koşarak. Arkasına bile bakmadan koşarak.

MünzeviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin