19

12.7K 67 44
                                    

"Gizlenmek mi? Buralar bana ait artık." Ağacın arkasından ön tarafa geldiğinde yüzü biraz açığa çıkmıştı. Benim bulunduğum yerin karşı yolunda olan sokak lambası yüzümü aydınlatırken onun yüzüne hala hafiften karanlık düşüyordu. "Seni tanıyorum bir yerlerden." Sesi düşünür gibi çıkmıştı. Tam önümde durduğunda netleşen yüzüyle yüzüme buruk bir tebessüm yerleşmesi bir olmuştu.

"Alin Çağlar?"
"Arda Sancak?"

İkimizin dudaklarından da aynı anda isimlerimiz dökülmüştü. Karşımda duran kişinin Arda olduğuna bir türlü inanamıyordum. Sarılmak için bir adım attığımda , kendisini aynı an da geriye çekip ellerini havaya kaldırdı durmam için. "Sadece sarılmak istemiştim." Sesim yine mırıltı hallerine geri bürünmüştü.

"Dokuz yıl! Koskocaman dokuz yıl boyunca yoktunuz farkında mısın? Şimdi gelmişsin sarılmak istedeğini söylüyorsun." Cümlenin başlarında her ne kadar öfkeyle bağırsa da sonlarına doğru alayla kısılmıştı.

"Geldim evine bir yıl sonra boştu. Yoktun , aradık Meteyle her yerde ama sen yoktun. Şehir dışına gittiğini öğrendik bir süre sonra. Belki buralarda yaşamak istemiyordur artık diye düşünmüştük. Belki bazı acılar buralarda çekilmez hale gelmiştir ve gitmiştir demiştik." Benim sesim onun aksine sona doğru kısılmamıştı , her cümlemden sonra artmıştı.  O zamanlar bile bizi bırakıp gittiği için ona öfkelenmiştim , şimdi tam karşımda duruyor ve sarılamıyorum bile.

"Bende sizin evinize geldim , sizde yoktunuz bir daha buldum evinizi yine geldim yine yoktunuz. Koskocaman şehirde hayalet olmuştunuz. Bulamadım bir türlü sizleri. O gün o odada en silik bendim belki de hiç düşünmediniz bile beni?" O gün ; onsekiz mayıstan bahsediyordu. Zerrin'in ölüm haberini aldığınız günden bahsediyordu.

"Hayalet olmamız gerekiyordu ama düştük arkana elbette Arda. Sadece geçmişinin seni mutsuz ettiğini düşünerek kaçtığını düş..." Cümlemin yarıda kesilmesini sağlayan şey hiddetli bağırışı olmuştu.

"Kaçmadım!"

"Evet kaçtın! Tam olarak bunu yaptın. Yanına gelmemişiz , en silik senmişsin. Öyle mi?" İstemsiz bir şekilde alayla kahkaha attım ve cümlelerime devam ettim. "En silik sendin öyle mi? İnan bana o kapıyı açan kişi olmak istemezdin. İnan bana senden bile daha silik olmak isterdim o salonda. Gelmemişiz yanına sordun mu sen bize kendinize gelebildiniz mi diye? O bir yıl içerisinde evet biz gelmedik Arda ama sen neredeydin? Bahsetsene biraz. Ben söyleyeyim bir köşede acını yaşıyordun. Bizde farksız değildik. O odada ki her anı detayı detayına hatırlıyorum. Sen kaçtın ve ben orada kaldım. Sen gittikten sonrasını bilmiyorsun ama ben Mete'nin kendi anlına dayadığı silahı çok iyi biliyorum. Sen gittin ve ben oradaydım. Üzgünüm Arda sorunlarını veya acını asla hafife almıyorum ama hepimiz darma dağınıkken biz sana gelemezdik , senin bize gelemediğin gibi."

Zerrin'i kaybettiğimiz günden bugüne kadar üç kere ağlamıştım. Birisi kızları kurtardığımız akşam sahilde , birisi bugün Alev'in yanında ve yine bugün şu an... Göz yaşlarımı tutamıyordum. Çocukluğumun her adımını bilen birisi vardı karşımda ama yabancıdan farksızdık şuanda. "Mete kendini mi öldürmeye kalkıştı?" Başımı iki yana sallayıp ellerimi saçlarımdan geçirdim .

"Hiç bir şeyden haberin yok , yargılamak ne kadar kolay değil mi? Ahu teyzenin geçirdiği sinir krizi peki haberin var mı? Melih amcanın geçirdiği kalp krizinden haberin var mı? Bence hiçbirisinden haberin yok. Ben bunların hepsini saniye saniye hatırlıyorum Arda. O yüzden öfkeni kenara bırak karşında düşmanın yok senin." Başımı iki yana sallayıp yere oturdum.

"Ben düşman değilim zaten Alin. Eliz Mete ve sen bir arada büyüyüp giderken ben tek başıma büyümeye çalıştım yalnızca. Bana pat diye tarih ne diye sorsalar onsekiz Mayıs derim belki. O günde kaldım. Ne geçebildim o günü ne de unutabildim." Arda da tam karşıma oturup yüzüme baktı. Bize kırgındı ama yapabilecek hiç bir şeyimiz yoktu. Ne geçmiş zaman için ne de bugün için.

MünzeviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin