1

25.8K 799 60
                                    

Kaç gündür buradaydım bilmiyorum. Zaman algımı tamamen kaybetmiştim. Belki 1 ay ya da 3 ay...

Uyumaktan uyuşan bedenim artık hareket etmemi söylüyordu. Aylardır tek hareketim tuvalete gidip gelmekti o da zaten en fazla 10 dakika sürüyor geri yatağıma giriyordum. Yemek yemeyi bile unutmuştum ağzıma öylesine attığım bir kaç lokmadan başka bir şey yememiştim.

Buraya girmeden önce ne yapardım, günlerim nasıl geçerdi?

Aklıma gelen anılarla gülümsedim. Psikoloji son sınıf öğrencisiydim. Günlerim genelde okulda geçer bazı günlerde staja giderdim. Ve Ev'im olan o adam... çocukluk aşkım şimdi ise en büyük yaram , onunla buluşur akşama kadar vakit geçirirdik zaman nasıl geçer anlayamazdık. O; vicdanlı, komik ve sevecendi.

Zor zamanlarımda hep yanımda olmuştu ama ben onu yalnız bırakmıştım.

Özür dilerim sevgilim kendimi asla affetmeyeceğim.

" Eylül Akçay ziyaretçin var "

Görevlinin bağırmasıyla düşüncelerime ara verdim.

Kim beni ziyarete gelirdi ki? Burda olduğum zamandan beri tek yanıma gelen babamdı o da iki kere gelmiş basına sızmadan beni burdan çıkaracağını söylemişti.

Ziyaretçi alanına geldiğimde daha önce görmediğim bir adam vardı. Ona şaşkınca baktığımı fark eden adam gözleriyle oturmamı işaret etti. Dediğini yapıp karşısında ki boş yere oturdum.

" Savaş Erkan. Bu davaya bakan savcıyım."

Erkeksi sert sesi kulağıma dolarken gözlerini bana dikmiş adama alayla baktım.

" Ee?"

Güldü. " Nasılsınız Eylül Hanım?"

Aylardır biri ilk defa nasıl olduğumu soruyordu. Bu yüzümün düşmesine sebep olurken o konuşmaya devam etti.

" Aylardır burdasınız babanız Erdem Akçay dışında kimse ziyaretinize gelmemiş görüşmeleriniz de beş dakikadan az sürmüş. Nasıl olduğunuzu soran birine ihtiyaç duyabileceğinizi düşündüm. "

Asıl amacı küçümsemek olan adam, canımı acıtmayı başarmıştı. Acımı saklamak istercesine gülümsedim.

" Yanlış biliyorsunuz ailem ben görüşmek istemediğim için gelmediler. Yani sizin ima ettiğiniz gibi yalnız değilim."

Tabii dermiş gibi kafasını salladı.

" İyi bir yalancı değilsiniz Eylül Hanım. Gözlerinizdeki acıyı görebiliyorum."

İşte buna diyecek bir şey bulamamıştım. Haklıydı. Ben yalnızdım. Nasılsın sorusuna muhtaç kalan yapayalnız biriydim.

Çantasından bir dosya çıkardı. Dikkatle sayfaları incelemeye başladı. Kaşları çatık neyi incelediğini bende merak ediyordum.

Kafasını dosyadan kaldırdı gözlerini gözlerime dikti.

" Eylül Akçay; 23 yaşında,psikoloji bölümünü dereceyle bitirmiş, Erdem Akçay'ın ilk eşinden olan tek çocuğu...çocukluğundan beri güzel bir hayat süren bir kız çocuğu."

Hem konuşuyor hem de tepkilerimi ölçüyordu.

" Dışarıdan görünen bu değil mi? ama hiçbir şey göründüğü gibi değil."

Hâlâ beni küçümsemeye devam eden adama cevap vermeden dinlemeye devam ettim. Bunları anlatmasının sebebini, sözlerinin nereye varacağını merak ediyordum.

" Ekin Demir; 26 yaşında, başarılı bir öğrencilik hayatı olsa da üniversite okumamış bir cafede çalışmış, üç çocuklu bir ailenin en küçüğü,
Ailesiyle seninde güzel bir ilişkin varmış..."

O'nun adını duymak içimde ağlama isteği uyandırıyordu.

" Neden Eylül, neden bunu yaptın ona?"

Sinirle yüzüne baktım. Aylardır aynı şeyi sorup duruyorlardı ve verdiğim cevaplardan asla tatmin olmuyorlardı.

" Ben bir şey bilmiyorum diyorum niye anlamak istemiyorsunuz?"

Beni sinirlendirmiş olmanın zevkiyle gülümsedi.

" Gerçekleri söylemiyorsun. Bu kadar mı korkuyorsun dedenin mirası sana kalmaz diye?"

Ellerimi masaya vurdum. Bu adam beni ne sanıyordu?

" Konu sence para mı? Hiçbir zaman parayla derdim olmadı."

Kollarını önünde birleştirdi. Tavırları beni deli ediyordu.

" Senin aksine Ekin Demir'in parayla derdi vardı. Bu yüzden üniversiteye bile gitmedi ailesine yardımcı olabilmek için çocukluğundan beri çalışıyordu."

Önündeki dosyayı önüme itti.

" 3 Ağustos Cuma günü Ekin Demirle olan mesajların"

Bu benden para istediği ama benim kesin bir dille red ettiğim konuşmalardı. En büyük hatam da buydu.

" Ekin Demir çalıştığı cafeden 3 aydır maaş alamıyormuş. Paraya acil ihtiyacı olduğunu söylemiş ama vermemişsin"

Yüzüme şüpheyle baktı " İnsan sevdiğine zor zamanında yardım etmez mi?"

Kafamı sağa sola salladım " Hayır o durum farklıydı. "

" Anlat o zaman!"

Bağırmasıyla yerimden sıçradım. Sakin konuşan adamın birden sesini yükseltmesi korkutmuştu.

" Hiçbir şey anlatmak zorunda değilim."

Kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi. " Peki öyle olsun. Anlatmamakta ısrarcı olmanı Ekin Demir'in ölümünün seninde ilgilendirdiğine yoruyorum"

Bir şey demedim ne düşünmek isterse düşünebilirdi.

" Babana güveniyorsan yanılıyorsun Eylül Akçay."

Sinirlenme sırası şimdi ondaydı. Sessiz kalışım onu fazlasıyla sinirlendiriyordu.

" Ceset kayıp"

Bir anda dediği şeyle şokla yüzüne baktım.

" Ne demek kayıp?"

Önüme fırlattığı dosyayı çantasına koydu ve ayağı kalktı.

" Belki de hâlâ yaşıyor bir yerlerde ve sen 5 aydır hapishanedeyken o seninle ilgilenmiyordur."

Bunun olması imkansızdı. Hızla kalkıp önüne geçtim. " Hayır o öldü öyle bir şey olamaz"

Alayla gülümsedi. " Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Hayır bu adam yalan söylüyordu anlatmam için beni kandırıyordu.

" Sen anlatmamaya devam et olur mu? Bende seni zevkle cezaevinde tutmaya devam edeceğim"

Dedi ve beni arkasında öylece bırakıp gitti.

Kayıp CesetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin