Günler hızla akıp geçiyordu. Savaşla ilişkimizi güzel ilerletmiştik. Her sabah günaydın mesajıyla uyanıyor her gece ise iyi geceler mesajıyla uyuyordum. Sık sık görüşmeyede başlamıştık bu görüşmeler genelde onun evinde oluyordu malum gerçek kimliğim ortaya çıkmıştı.
Savaşın sayesinde haberler yalanlansada insanlar şüphe duymaya devam ediyordu. Yaşadığımı düşünmeye devam eden büyük bir kitle hâlâ vardı. Bu yüzden fazlasıyla diken üstünde hareket ediyor, kimselere çok görünmemeye çalışıyordum.
Barlasla olan konuşmalarımıza gelirsek eğer ben bunu Savaş'a yapamazdım. Eflah abime bir şey olsun istemiyordum fakat Savaş'a ihanet etmek aklımın ucundan geçirebileceğim son şey bile değildi.
Onu deliler gibi seviyordum.
Evet sonunda hislerimin farkına varabilmiştim. İkimizinde birbirimizde affedemediğimiz şeyler vardı ve biz her şeyi unutmayı birbirimizi sevmeyi seçmiştik.
Yine Savaş'ın yanına gitmek için hazırlanmıştım. Pembe bir elbise giyip saçlarımı da örmüştüm. Hafif bir makyajla da gayet güzel görünüyordum.
Umarım Savaşta beni beğenirdi.
Çantamı takıp odamdan çıkacağım sırada annem odaya girdi. Onu hiç görmediğim kadar panik görünüyordu. Bir şeyden fazlasıyla korkuyor gibiydi.
" Anne sen iyi misin?"
Annem, ellerimi ellerinin arasına aldı. Ne olduğunu anlayamıyordum çok garip görünüyordu.
" Eylül."
Yanlış duymuyordum değil mi? Annem bana Mehir değilde Eylül mü demişti?
" Sen hep Eylüldün hiç Mehir olmadın ki."
Ellerinin arasındaki elimin üzerini öptü. Dolu gözlerle gözlerime bakıyordu.
" Sana annelik yapamadığım ve yapamayacağım için üzgünüm. Git Eylül, git buralardan. Baban peşine düşmeden git."
Demek annemde tüm bu olanlardan haberdar ama susmayı seçen taraftı.
Ona hayal kırıklığıyla baktım. Yanımda olmak varken gitmemi istiyor olması tüm kemiklerimi tek tek kırılmış gibi bir acı hissettirmişti.
" Gerçekten gitmemi mi istiyorsun?"
Yanımda olsun beni hiç bırakmasın istiyordum ama yine eli ilk bırakılan ben olmuştum.
" Evet git. Bizi bırak ve uzaklara git. Hiç tanışmamışız senin ailen hiçbir zaman olmamış gibi davran. Beni, babanı, abilerini unut."
Ellerimi ellerinden hızla çektim. Bunları bir anne nasıl söyleyebilirdi?
" Beni yine terk mi ediyorsun?"
Sustu bir şey diyemedi. Kendimi ağlamamak için zorlarken acınası halime güldüm.
Bir aptal gibi beni yıllar önce terk eden anneye güvenmiş yeni bir ailem olacağına inanmıştım. Acı gerçek tokat gibi yüzüme çarptı. Ben sevilmeye layık değildim.
" Kocanı değilde beni mi bırakıyorsun? O adam bir suç örgütünün lideri sizede zarar verebilir. Sen, ben, abilerim onu bırakıp gidelim buralardan yeni bir hayat kurarız kendimize."
Umutla söylediklerime annem başını iki yana salladı.
" Olmaz bırakamam babanı, ben onu seviyorum onsuz yaşayamam."
O an öleyim istedim bu cümle canımı o kadar çok yakmıştı ki öleyim ve bu acıyı hissetmeyeyim istedim.
Neden, neden hep vazgeçilen ben oluyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ceset
Teen FictionBen Eylül Akçay, sevdiğim adamın katili olmakla suçlanıyordum.