33

2.8K 193 65
                                    

Korku.

Şu an hissettiğim tek şey korkuydu.

Yıllarca onu tekrar görmek ne hissettirir diye düşünmüştüm. Sevgi , özlem belki de heyecan bile olabilirdi ama korkudan titreyeceğimi hiç düşünmemiştim.

O ne hissediyordu?

Katı bir adamdı onu çözemiyordum fakat onunda beni görmeyi beklemediği belliydi.

Yıllardır ölü sandığı sahte karısı karşısında duruyordu.

Şaşkınlıktan gözlerini üzerimde oyalansada bu kısa sürmüş şu an bir sorguda olduğumuz aklına gelmiş olacak ki gözlerini üzerimden çekmiş Barlas'ın karşısı, benimde yanım olan yerine oturmuştu.

Profesyonelce davranıp beni umursamamıştı ama sorgu sonrası neler yapacağını düşünmek bile istemiyordum.

3 yıl boyunca her şeyden ve herkesten kaçmış hiç olmaması gereken kişiye yakalanmıştım.

" Barlas Soykır, açıkcası seni tebrik etmeliyim Demirci cezaevinden firar etmeyi başaran tek mahkum sensin."

Savaş'ın dediklerine Barlas alayla sırıttı.

" Benim için çocuk oyuncağıydı."

Barlas yine Barlaslığını yapıyor laubali konuşarak insanı çileden çıkarıyordu.

Savaş, " Eminim öyledir." demiş kafasını sallamış ve sözlerine devam etmişti. " Kaçma şansın varken kaçmalıydın bir ömür burdan çıkamayacaksın."

Barlas öyle mi dermiş gibi baktı. " Oysa ki ben elimi kolumu sallayarak burdan çıkmıştım. "

" 12 gündür dışarıdaydın ve senin gibi bir suç makinesi tek bir suç bile işlememiş bu süre zarfında."

Buna Savaş gibi bende şaşırmıştım. Barlas bana işlerim var diyince ben yine cinayet işlediğini düşünmüştüm.

" Tövbe ettim ben o işlere sayın savcım. Ne diyorsun var mı bende bir ilerleme?"

Savaş yumruğunu masaya vurmasıyla yerimden sıçramıştım.

" Ne işler karıştırıyorsun lan?"

Barlas sinir bozucu gülümsemesiyle, " işler karıştırmak mı? Asla. Dışarıya çıktım iki oksijen aldım geldim." dedi ve yalandan düşünüyormuş gibi yapıp sözlerine devam etti. " Hah, bir de domatesli makarna yedim buranın yemekleri o kadar kötü ki dümdüz domatesli makarnayı bile özlemişim. Savcım bir konuşun şu aşçıyla azcık yemek yapmayı öğrensin."

Ne anlatıyor bu diye düşünmeme fırsat vermeden Savaş sinirle yerinden kalkmış Barlas'ın arkasında yerini almıştı. Barlas ise onu umursamıyor karşısındaki boş duvara bakıyordu.

" Bir ay sonra duruşman var ve bu sefer ömür boyu müebbetle yargılanacaksın."

Barlas bunu hiç umursamış gibi görünmüyordu. Bazen keşke Barlas kadar rahat olsam diye düşünmeden edemiyordum.

" Eee, yani? Üzülmem mi gerekiyor şimdi buna? İstesem tek saniye burda durmam ve sende bunu çok iyi biliyorsun."

Barlas'ın eğlenen hali gitmiş ciddi hali gelmişti.

" Barlas Soykır, elimdesin. Seni hücreye atar mahkeme gününe kadar aç sussuz bırakırım. Benimle konuşurken dikkat et."

Barlas için üzülürken Savaş'ın bu caniliğine şaşırmıştım.

Önceden de bu kadar cani miydi? Belki de öyledi de ben tanıyamamıştım.

" Sayın savcım, yapmayın etmeyin dememi bekliyorsan siktir ordan."

Bu Savaş'ın sinirini taşıran son damla olmuştu.

Ağzını açıp bir şey diyeceği an benimde varlığımı hatırlamış ve susmuştu.

" Bir ay hücre de kalda aklın başına gelsin."

Barlas gülümsedi. " Hay hay."

Savaş'ın çağırmasıyla polis memuru Barlas'ı götürmek için geldi.

Barlas giderken bana" Sevgili psikoloğum beni çok özleme." demişti.

Bu adam gerçek bir deliydi.

Ve o an fark ettim ki Savaşla sorgu odasında yalnız kalmıştık.

Başımı kaldırıp ona bakmaya korkuyor ayaklarıma bakıyordum. Bir süre ne o konuştu ne ben.

Yakalanmıştım işte Barlas gibi beni de cezaevine tıkacaktı.

" Eylül, kafanı kaldır bak bana."

Korkarak kafamı kaldırdım. Gözleri yüzümde oyalandı.

" Neden?"

" Ne neden?" diye sordum.

" Neden yaptın bunu? Niye kendini ölü olarak gösterdin?"

Verecek bir cevabım yoktu bu yüzden sustum.

" İnanmadım ben. Ölü bir beden vardı ama o sen olamazdın."

Eskiye gönderme yaparak, " Ufak ayrıntılar." dedi.

" Aradım seni. Yıllarca her yerde seni aradım biliyordum ölmemiştin. "

Yanıma geldi ve dizlerinin üzerine oturup ellerini ellerimin arasına aldı.

" Ama hiçbir yerde bulamadım ve şimdi de öğreniyorum ki Mehir Erdağ adında bir psikolog olmuşsun."

Beni unuttu sanarken beni aramasını hiç beklemiyordum.

Belki de bu dedikleri de oyuna dahildi. Onun gözünde Ekin ve Yağız'ın katilini bulmak için kullandığı bir piyondum hâlâ.

Gözlerinden samimiyet aksada ona inanmıyordum, inanamıyordum.

Ellerini ellerimden çektim ve ayağa kalktım.

" Bana Eylül diyip durma ben Eylül değilim Mehir'im."

" Ne kadar inkar etsende sen Eylülsün. Sahte kimlik, sahte belgelerle benliğini değiştiremezsin."

" Hayır Eylül o gün öldü."

Savaş başını iki yana salladı. " Eylül benim için hiç ölmedi."

Daha fazla bir şey duymak istemiyordum. Tam kapıdan çıkacağım an kolumdan tuttu ve beni kendine çekti.

" Seni seviyorum."

Gözlerime öyle güzel öyle derin bakıyordu ki Eylül olsa  sevgiye aç bedeni deli gibi sevinirdi ama Mehir inanmıyordu. Ne sözlerine ne gözlerine...

" Bunu sana hiç diyemedim diye yıllarca pişmanlığını yaşadım. Şimdi seni bulmuşken doya doya söylemek istiyorum."

" Hiçbir kelimene inanmıyorum yalancının tekisin."

Kollarından kurtulduğum da " Gitme Eylül oraya gitme." dedi.

Oraya diye bahsettiği yeri anlamamıştım ama umursamadım da.

" Ailen diye yanlarında olduğun insanlar güvenli olmayabilir."

Şimdi de ailemle mi beni kandıracaktı?

" O gün orada bulunan ceset, Ekin ve Yağız'ın ölüm şekliyle birebir aynıydı. Nasıl oldu da bu kadar benzeyebildi?"

Merakla sözlerine devam etmesini bekledim. Sözlerinin nereye varacağını merak ediyordum.

" Yanlarında olduğun insanlar Ekin'in ölümünde dolaylı yoldan bir işleri olabilir."

" Ailemi mi suçlayacaksın şimdi de?"

" Ailem dediğin insanlar seni neden bir anda buldular? Bu kadar yıl neredeydiler de Ekin cinayetinin ardından seni buldular? Bunları hiç düşündün mü?"

Hayal kırıklığıyla kalbim ezildi.

Bunlar gerçek olamazdı değil mi?




Yeni bölüm gelene dek hoşçakalınnn






Kayıp CesetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin