11

11.2K 524 89
                                    

Aylardır Ekin'in yaşıyor olma ihtimaline tutunuyorken şimdi yaşadığını bilmek acı veriyordu. Neden kendini ölü göstermişti, neredeydi, ne yapıyordu?

Onu çok özlemiştim fotoğrafı görünce bunu daha fazla hissetmiştim. Saçları uzamış, temiz yüzünde sakal çıkmış ve göz altları kıpkırmızıydı fazlasıyla yorgun görünüyordu.

Ekin, ne oldu sana neden bu haldesin?

Hem fotoğrafı inceliyor hemde burnumu çeke çeke ağlıyordum.

Umarım geçerli bir sebebi vardır yoksa onu asla affetmezdim.

Ekin'i sevdiğimi ona asla zarar veremeyeceğimi bilsemde içten içe aylarca kendimi suçlamış, O günü hatırlamıyorum diye katil olabileceğime inanmıştım. Her şey boşunaydı tüm düşündüklerim, hissettiklerim...

Benim onun cinayetiyle suçlandığımı ve aylarca cezaevinde kaldığımı biliyor muydu? Biliyordu tabi hatta annesi de biliyordu o yüzden oğluna ait olmayan cesedi onun gibi göstermişti. Bunlar birer tahmin olsada gerçek olma ihtimali canımı yakıyordu.

Ekin'i kendi gözlerimle canlı görene dek benim için hâlâ cesedi kayıp ölen sevgilimdi.

Bahçede oturmuş bunları düşünürken Anıl elinde pastasıyla yanıma geldi. Pastayı çöpe attığını sanarken o koca pastayı tek başına yiyordu.

Ne yaptığını anlamaya çalışırken o bana çatal uzatmış " Tadına kesinlikle bakmalısın yediğim en güzel pasta." demişti.

Kaba davranmasına alışık olduğumdan bu hali tuhaf gelmişti. Pastayı her an suratıma atacakmış gibi hissediyordum.

" Neden çöpe atmadın çöpe atmanı söylemiştim?"

Kucağındaki pastadan ağzına büyük bir lokma aldı.

" Kıyamadım."

Pastayı ortamıza koymuş gözleriyle benimde yememi işaret etmişti. Canım bir şey yemek istemese de onu kırmamak için pastadan bir lokma aldım. Görüntüsü kötü olsada tadı güzeldi.

Anıl sorgularcasına baktı. " Nasıl ama?"

" Güzelmiş."

Gülümsedi." Evet bence de güzel."

Saatler önce çirkin dediği pastayı zevkle yemesi ve benimle tartışmadan duruyor olmasına hâlâ anlam veremiyordum. Ayaz abim kızdığı için bunları yapıyor da olabilirdi.

" Her seferinde beni paramparça eden sen, neden şimdi bunları yapıyorsun? Amacın daha çok acı çektirmekse yapma Anıl. Ayağa kalkacak gücü bile kendimde bulamıyorum."

Gözlerimi gökyüzüne diktim. Hava kararmış yıldızlar kendini belli etmişti.

" Özür dilerim."

Duyduklarım gerçek miydi? Anıl gerçekten özür dilemişti.

" Biliyorum sana hep kaba davrandım çok üzgünüm. Bugün senin dışında kimse doğum günümü hatırlamadı. Tüm gün dostum dediğim insanların doğum günümü kutlamasını bekledim tam kendimi değersiz hissediyorum ki sen hatırladın. Bir tek sen hatırladın ve benim için pasta yaptın. Annem bile hatırlamadığı doğum günümü sen hatırladığın için teşekkür ederim Eylül."

Hüzünle gülümsemiş ve pastasını yemeye devam etmişti. Ben ne diyeceğimi bilemezken o sözlerine devam etti.

" Seni bundan sonra bir daha üzmeyeceğime söz veriyorum."

Dedi ve bahçeden çıktı. Gülümsedim hâlâ pastayı kucağından bırakmıyordu.

Anılla aramızı düzelttiğime sevinemiyordum aklım Ekin'in fotoğrafındaydı.

Ya yaşıyor ve başı dertteyse?

Tehlikede olabilirdi en doğrusu Savcı Savaşa söylemek olcaktı.

Numarasını tuşladım en son gördüğümde sinirliydi sınırının geçtiğini umut ediyordum.

" Efendim Eylül." diyerek telefonu açtı. Sesinden anladığıma göre bana olan siniri gitmişti.

" Savaş, nerdesin? Yanına gelmeliyim."

Telefonda söylebileceğim kadar basit değildi yüz yüze konuşmalıydık.

" Evde birkaç evrak inceliyordum. Buraya gelebilir misin?"

Nerde olursa olsun gidecektim zaten." Tamam olur. Konumu atarsın"

Bir taksiye binmiş attığı konuma gidiyordum. Diyeceklerini merak ediyordum. Serbest kaldığım gün dediklerini ona hatırlatmak istiyordum.

Yeminim olsun ki seni o cezaevine geri tıkıyacağım ne baban ne de başka biri buna engel olamıyacak. Üç ay. Üç ay sana müddet gez, git,dolaş çünkü bunları bir daha yapamayacaksın.

Kinci biri değilim sadece haklı olduğumu gösterecektim.

Üzerimden bir oyun dönüyordu. Bunu kim neden yapıyor bilmesemde Ekin'in de oyuna dahil olması beni deli gibi korkutuyordu.

Attığı konuma varınca taksiciye ücreti ödeyip indim. Büyük diyebileceğim bir sitenin 11. katında oturuyordu. Binayı görmek yükseklik korkumu tetikliyordu.

Asansöre binmiş ve en sonunda kapısına varabilmiştim. Zile basıp açmasını bekledim.

Savaş'ı ilk defa spor kıyafetleri içerisinde görüyordum. İşinden dolayı hep resmi giyinsede spor tarz ona çok yakışmıştı.

" Hoşgeldin. Gel içeri."

Evi beklediğimden düzenliydi. Krem tonlarının hakim olduğu sade bir oturma odası vardı. Beni yönlendirmesiyle koltuklardan birine oturdum.

Ben odasını incelerken, o " Ne içmek istersin?" diye sormuştu.

" Zahmet olmazsa kahve alabilirim." kafasını sallamış ve mutfağa girmişti.

İkimizde sabah olan konuşmalarımızdan sonra şimdi daha kibardık.

İki kupayla odaya girmiş önüme de bir kupayı bırakmıştı. Ortama sessizlik çökerken o söze girmiş ve sessizlikten kurtarmıştı.

" Ne konuşmak istiyorsun, bir sorun mu var?"

Kafamı salladım. Cebimdeki fotoğrafı önüne koydum. Kaşlarını çatarak fotoğrafı inceledi.

" Bu fotoğraf sana nasıl geldi?"

Kahveden bir yudum içtim ve sorusunu cevapladım. " Odamda buldum nerden geldi bende bilmiyorum."

Başını ellerinin arasına aldı işlerin karmakarışık bir hâl almasından yorulmuş görünüyordu.

" Savaş, Ekin yaşıyor olabilir mi?"

Bilmiyorum dermiş gibi kafasını salladı. Ayağa kalktı, odadan çıkmadan önce de " Başım ağrıyor elimi yüzümü yıkayıp geleceğim. " demişti.

" Tamam bekliyorum seni."

O gittikten bir kaç dakika sonra kapı çaldı. Savaş'ın gelip açmasını beklemek doğru gelse de başı ağrıyorken birde onu yormak istemedim.

Kapıyı açtığımda gördüğüm kişiyle donup kaldım. O da benimle aynı tepkiyi vermiş donmuştu.

O an her şeyin aslında yalan olduğunu anladım.








Yeni bölüm yarın 18.30'da şimdilik hoşçakalınnnn

Kayıp CesetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin