Sabah okul için uyandığımızda abim çoktan çıkmıştı ve çıkmadan önce masayı hazırlayıp harçlıklarımızı da bırakmayı unutmamıştı. Aslında bu harçlıklar bize pek yetmiyordu çünkü çok pahalı bir kolejde okuyorduk ve haliyle kantindeki her şey de çok pahalıydı. Ama abimin bizi her zaman kendinden önce düşünmesi bile bize bunları unutturuyordu. “Ömer hazırlanmaya başlasana artık geç kalacağız.” dedi Asiye ve ben de hemen hazırlanmaya başladım. Kahvaltımızı edip evden çıkarken Oğulcan ve Aybike’nin bir konu için tartıştıklarını duyduk. “Hayır Oğulcan asla ama asla o iğrenç arabayla okula falan gitmeyeceğim, otobüse binerim daha iyi.” Diye söylendi Aybike. Oğulcan da “ya kızım ne olacak mis gibi araba işte hem otobüste sıkışarak gitmekten iyidir manyak mısın sen ya.” Dedi. Aybike ikna olmayınca kızlar otobüsle biz de arabayla yola çıktık. Okula vardığımızda etraftaki insanlar arabaya bakıp gülüyorlardı. Evet biraz eski olabilirdi ama ne yapalım yani en azından bu devirde bir arabamız vardı ve bu gayet lüks bir şeydi. “Kanka şunlara bak el arabasıyla gelmişler resmen.” Diye söze girdi Doruk. “Ayy aşkım fotoğraflarını çekip ‘ ekonomiden sonra biz ‘ diye paylaşsam mı?” “Asla Harika yoksa seni engellemek zorunda kalırım şekerim.” Dedi adının Süsen olduğunu düşündüğüm kız. “Bana bakın aptal sürüsü bizi karşılamanız bittiyse kapının önünden çekilin de okula girelim artık ha ne dersiniz?” deyince “isterseniz arabanızla pardon el arabanızla girin hem bizim sınıf büyük çok yer kaplamazsınız.” Dedi Kızıl. İlk başta ondan bu cümleleri duyunca bir an şaşırdım fakat buradaki insanlarla aynı fikirde olması çok muhtemel olabileceği aklıma gelince şaşırmam kısa sürdü. “Ne oldu Ömercik bir sustun yoksa araba mı bozuldu, sıkma canını sınıfa kadar iteriz ya dert ettiğin şeye bak.” Deyince herkes yine gülmeye başladı. Birden gidip Kızılın yakasına yapıştım ve onu duvara doğru ittim. “Ne oldu Kızıl bir sarsıldın, yoksa ben daha mı güçlüyüm bu itme konusunda ha?” dediğimde çok komik bir şey söylemişim gibi sırıtmaya başladı. “Çocuklar ne oluyor burada, herkes sınıfına hadi.” Müdür bağırınca kendime geldim ve sınıfa doğru ilerledik.
Ders edebiyattı ve ben uyumamak için direniyordum. Hoca, kafamı sıraya koyduğum an uyardığı için dinlemek zorunda kalıyordum. Öğle arası için sadece bu ders kalmıştı ve ben gerçekten acıkmıştım bu düşüncelerle boğulurken birden sağımdan bir ses duydum. “Adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda. Her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım, zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım.” Kızıl bir anda şiir okumaya başlamıştı ya da ben hocayı dinlemediğim için direkt onu duymuş ve odaklanmıştım. Sesi cidden güzeldi sanki bütün gün şiir okusa ya da konuşsa sıkılmadan dinlenirdi. Şiir bittiğinde herkes alkışlamaya başladı ve Aybike arkasını dönüp “bu Berk acayip bir şey ya çok ilgimi çekmeye başladı.” Dedi.
Daha sonra kafamı çevirip Kızıla baktım göz göze geldik, tuhaf bakışları vardı ya da bana öyle geliyordu hemen kafamı çevirip göz temasını kestim. Zil çaldığında hemen kantine indik ve tost için kantin sırası beklemeye başladık ama Oğulcan rahat durmuyordu sürekli ya sırtıma atlıyor ya da beni çekiştirip duruyordu. “Lan oğlum bir dur bak insanlar rahatsız oluyor hem yapma şöyle.” Dediğimde Oğulcan yapmayı bıraktı ve “ya Ömer sana da hiç sataşılmıyor ha ne yapayım sırada beklerken sıkılıyorum az eğlensem fena mı olur yani.” Diye sitem etti ve sıradan çıktı. Önce tostları alıp masaya götürdüm sonra da 4 tane çayı alıp sıradan çıkacakken Doruk bir anda ayağıma çelme taktı ve yere düştüm üstelik bir çayın yarısı da bacaklarıma dökülmüştü. Bir anda düştüğüm yerden sıçradım çünkü çay sıcaktı ve canımı yakmıştı. Doruk’un icabına bakmayı aklıma not ederek lavaboya koştum. İçerde kimsenin olmamasını fırsat bilip pantolonumu çıkardım ve çay dökülen kısımları yıkamaya başladım. Tabi bunları yaparken kabine girmeyi de unutmadım sonuçta aniden biri gelebilirdi ki öyle de oldu kapı açıldı biri girdi ve benim kapımı tıklatmaya başladı. Tıklattığı anda çıkınca Kızılla burun buruna geldik. “Niye ses vermiyorsun Ömercik? Yoksa içerde birini mi saklıyorsun?” diyerek beni çekiştirip çıkarmaya çalıştı. “Çekil şuradan ya zaten senin o geri zekalı arkadaşına sinirliyim, sinirimi senden çıkarmayayım.” Deyip yanından geçtim. “Ne bu hal Ömercik her yerin ıslak yoksa yetişemedin mi lavaboya?” diyerek gülemeye başladı.“Aynen Berk git başımdan elimde kalma hadi.” Deyince kolumdan tutup beni çevirdi ve önüme geçti. “Bak ciddi ciddi soruyorum ne oldu niye ıslak bacakların?” ufak bir sabır çekip cevap verdim. “Senin o aptal arkadaşın ben çay alırken ayağıma çelme taktı ve yere düştüm çaylar da bacaklarıma döküldü. Oldu mu öğrendin mi?” bir anda ciddileşti ve bana yaklaştı, sanki telaşlı gibiydi. “Oha sen ciddi misin Ömer ne demek bacağıma çay döküldü, yandın mı bir şey oldu mu?” diye söze girince afalladım. “Bak bu halde gitme sakın bir yere sen kabine gir çıkar pantolonunu ben sana arabadan eşofman getireceğim tamam mı?” dedi. “Istemez Kızıl. Giderim ben böyle hem 3 ders kaldı bir şey olmaz.” “Saçmalama Ömer hocalar çok kızar, uzaklaştırma bile alabilirsin yani sen şimdi gir şuraya çıkar pantolonunu bana ver ben 5 dakikaya geleceğim.”
Deyip beni kabine ilerletti ve dediğini yapıp beklemeye başladım. Öğle arası bitiş zili çaldığında hala kabinde Berk’i bekliyordum. Üstelik telefonum da Asiye’de kalmıştı bu yüzden de ne kimseyi arayamıyordum. Bu halde de bir yere çıkamayacağım için kuzukuzu beklemeye devam ediyordum. Sonra bir anda lavaboya Oğulcan ismimi seslenerek girdi. “Ömer neredesin lan tuvalette uyuya mı kaldın ne oldu? Diyerek kapıyı tıklattı. “Oğulcan buradayım ama çıkamıyorum dışarı.” “Niye lan çok mu kötüsün?” diye sorunca oflayarak duvara yumruk attım ve “pantolonum yok oğlum bu halde hayatta çıkamam” dedim. Oğulcan kahkaha atarak “ne demek pantolonum yok lan nereye gitti, yok mu oldu?” “Kızıl yani Berk var ya o aldı ama getirmedi. Off Oğulcan ben salağım ya off ama şuradan bir çıkayım ben ona yapacağımı biliyorum. Hadi bir şey yap bana pantolon falan bul.” Oğulcan bunları duyunca gülmeyi kesti ve “tamam kuzen ben hemen halledeceğim, geliyorum 5 dakikaya.” Deyip çıktı lavabodan. O gelene kadar Berk’e kafamda bir sürü işkence çeşidi oluşturdum, sonra denedim, beğendim daha iyisini buldum, hoşuma gidince gülemeye başladım.
Neredeyse 40 dakikadır buradaydım ve kafayı yiyecektim resmen. Sonra Oğulcan geldi ve bana bir eşofman uzattı, onu giydim ve dışarı çıktım. “Nereden buldun ki sen bunu kuzen kimin bu?” “Babamın ya biliyorsun yanında yedek getiriyor.” Dedi. Oğulcan ve Aybike’nin babası yani amcam burada hademe olarak çalışıyordu ve sağ olsun yardım etmişti işte. “Anladım çok sağ ol kuzen eve gidince amcama da teşekkür ederim.” Dedim. “Tamam tamam edersin hadi çıkalım artık buradan hocadan daha fazla azar işitmeyelim yürü.” Dedi ve sınıfa doğru yürüdük. Sınıfa girdiğimizde aptal sürüsü bana bakıp gülmeye başlamıştı, nedenini biliyordum çünkü altımdaki eşofman bana kısa gelmişti ama umurumda değildi. Hocadan özür dileyip yerimize geçtik ve hemen sağ tarafıma döndüm. Berk bana bakıp sırıtıyordu, çok sinir olmuştum hoca olmasa atlayacaktım üstüne ama kendimi zor da olsa tutuyordum. Ders bitip zil çaldığında direkt ayağa kalktım ve bir tane Berk’ e bir tane de o aptal sarışına yumruk attım. “Birilerinin canı çok sıkılmış ya ne oldu Ömercik uf mu oldun sen ha yandı mı bacakların?” diyerek gülmeye başladılar.
“Siz bittiniz oğlum bundan sonra benden gelecek hamleyi bekleyin siz. Ama emin olun sadece bu iki yumrukla bu işten sıyrılamayacaksınız.” Dedim ve sınıf kapısına yöneldim. “Ya acaba benim varoşum ne yapacak bize bak şimdi acayip korktum ha ne yapsam okula pardon babamın okuluna gelmesem mi artık?” dediğinde arkamı dönüp el hareketi çektim ve sınıftan çıktım.
*Berk çok düşünceli değil mi???*
<3333