Pilav arabasını almış sahile doğru yürüyorduk. “Ayranları aldın mı kuzen?” diye sordum. “Aldım aldım merak etme. Her şey tamam.” Dediğinde gülümsedim. İlk kez çalışacaktım ve biraz heyecanlıydım.
Sahil kenarına geldiğimizde Oğulcan direkt bağırmaya başlamıştı. “Gel vatandaş gel, en güzel nohut pilavlar bizde gel.” Dediğinde bir kahkaha attım. Sanki kırk yıllık pilavcıydı.
İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başladı ve biz de satış yapmaya başladık. “Evladım ne kadar pilav ayran?” diye sordu bir teyze. “45 lira teyzecim.” Dedim ve parasını aldım.
“Oğlum daha şimdiden 7 kişiye sattık bile bu akşam biz bayağı kazanacağız bence.” Dedi Oğulcan yerinde zıplayarak. Ben de öyle düşünüyordum kesinlikle bu arabanın hepsi biterdi.
Siyah bir araba gelip önümüzde durdu ve içinden 5 kişi indi, ellerinde de sopalar vardı. “E gençler nasıl gidiyor satışlar?” diye sordu içlerinden biri. “Alacaksanız alın almayacaksanız da basın gidin.” Dedim.
Oğulcan sakin olmamı söyleyerek kolumu cimcikledi. “Yok ya gitmiyoruz ne olacakmış?” dediğinde karşısına geçtim ve onu ittim. Hemen saldırmaya başladılar bir iki yumruktan sonra üçü bizi tutarken ikisi de arabayı paramparça etti.
“Yapmayın lan şerefsizler yapmayın.” Diye bağırdı Oğulcan. Bir yandan debelenip bir yandan bağırıyordum ben de. Araba tamamen paramparça olduğunda, soplarla bize vurup yere düşürdüler ve arabaya binip gittiler.
“Ömer ne yapacağız biz? Ben ne derim babama? Araba tuzla buz oldu, adam bunu ödünç almıştı.” Dedi ağlayarak. Benim de gözlerim dolmuştu ama çok sinirliydim.
“Halledeceğiz bir şekilde Oğulcan. Gel artık gidelim yapabileceğimiz bir şey yok.” Dedim ve Oğulcan ile birlikte eve doğru yürümeye başladık. “Kimdi onlar Ömer? Neden böyle bir şey yaptılar?” diye sordu Oğulcan. Hala ağlıyordu. Onu kendime çektim ve sarıldım.
“Bilmiyorum, bilmiyorum ama öğrendiğimde ağızlarına sıçacağım bunu biliyorum.” Dedim ve bahçe kapısından içeri girdik. Daha sonra herkese olan biteni anlattık, amcam üzüldü ama bize zarar gelmesindense her şeyi yapacağını söyledi.
Eve geçip yatağa girdiğimde aklımda sadece o görüntüler vardı. Canım fiziksel olarak da yanmıştı ama daha çok bize yapılan şeye sinirlenmiştim. Yorganı kafama çekip ağlamaya başladım.
Korkmuştum da aslında ama Oğulcan daha hassas bir çocuktu ben de ağlasaydım onun yanında daha da üzülebilirdi. Gözlerimi sildim ve kendimi uyumaya zorladım.
Sınıfın kapısından içeri girdik ve sıralarımıza oturduk. Oğulcan hala üzgündü ama ben sinirliydim keşke bir yerde denk gelseydik, bunu yapanları çok fena döverdim. Sağıma dönüp baktığımda Kızıl’ı göremedim daha gelmemişti. Umarım gelirdi çünkü çıkışta ders çalışmamız gerekiyordu. Hem onunla vakit geçirmek istiyordum belki dün yaşananlardan sonra iyi gelirdi.
Sınıfın kapısı açıldı ve sonunda beklediğim kişi girdi. Onu görmek bile başka şeyler düşünmemi engelliyordu.
Sırasına geçmek yerine tahtanın önünde durdu ve “gençler size bir haberim var. Bugün öğle yemeğiniz benden. Nohutlu pilav yaptırdım, yanında ayran da var afiyet olsun.” Dedi ve yerine geçerken bana göz kırptı.
Bir anda şok olmuştum söylediği şeylerden sonra. Oğulcan beni dürtüp duruyordu ama benim beynim durmuştu resmen. Sağıma döndüğümde Kızıl’ın bana yine alaycı bakışlarını gördüm. Hemen ayağa kalktım ve yakasına yapışıp onu da ayağa kaldırdım.
“Lan ben seni öldüreyim mi şimdi ha napiyim.” “Kanıtın yok Ömercik, hiçbir şey için de bana bir şey yapamazsın.” Dedi ve sırıtmaya devam etti. Yumruğumu kaldırdım ama ona vuramadım. Arkasındaki duvara vurup sınıftan çıktım.
Elim ayağım titriyordu. Arkamdan gelen bizimkilere yalnız bırakın nefes alayım dedim ve bahçeye çıktım.
“Ömer sen aptalsın, geri zekalısın işte. Yok arkadaş oluruz yok bana iyi gelir. Al iyi geldi, çok güzel geldi.” Diye kendi kendime söylenip volta atmaya başladım. Üstelik bir tane yumruk bile atamamıştım. En çok da bu canımı sıkmıştı. Ağacın dibine çöktüm ve ağlamaya başladım.
Dünden beri çok dolmuştum, sürekli bir şeyler oluyordu ve ben idare etmeye, dışarı yansıtmamaya çalışıyordum. Biraz da olsa Berk’in Doruk’tan farklı olduğunu düşünmüştüm. Çok çabuk alışmıştım ona ve bu bana pahalıya patlamıştı.
“Adam resmen planlamış bunu sen hala yok farklıydı, yok alışmıştım diyorsun. Enayilik bedava işte.” Dedim kendi kendime. Acaba gidip dövse miydim? Gerçi fırsat varken bile yapamamıştım ki. Bunu bir yerde sıkıştırıp abime falan dövdürebilirdim. Evet, evet o yapardı.
Eve gelmiştik. Gün boyu Berke öldürücü bakışlar atmıştım ama o her seferinde gülüp beni alaya alıyordu. Nefret ettirmişti bir gün içinde kendinden. "Neyin var Ömerim? Yoksa hala pilav mevzusu mu?" diye sordu abim. O anda Oğulcan içeri girdi ve sandalye çekip oturdu. "Ömer neden o Berk piçine bir şey yapmadık?" diye sordu. "Ne oluyor Oğulcan? Berk kim?"diye sordu abim. "Bizim sınıftan bir şerefsiz abi. Bizim pilav arabasını o param parça ettirmiş." dedi Oğulcan. "Ne ne demek o yaptırmış. Hem kim ki bu çocuk da böyle bir şey yaptırabiliyor." "Kim olacak okulun zengin züppelerinden. Bir görsen sanki bütün dünya onun öyle zannedersin. Bir havalar bir havalar."
"Ömer sen niye konuşmuyorsun abicim." diye sordu abim. Oğulcan da "niye olacak çocuğa bir yumruk bile atamadı da ondan.""Yeter, yeter artık Oğulcan gelme üstüme. Hem biz de onların arabalarının teklerleklerini patlatmıştık unuttun mu?" dedim. "Onun öncesini de hatırla istersen ha yanmıştın, tuvalette 1 saat pantolonsuz beklemiştin. Boşuna yapmadık yani biz o tekerlek olayını." dedi Oğulcan.
"Oğlum siz ne yaşıyorsunuz bu okulda lan. Ben de okumaya gidiyorlar sanıyorum ya. Ömer ne demek yanmak falan." "Ben daraldım, daha fazla konuşamıycam." deyip kapıya yöneldim. Oğulcan da "kaç bakalım kaç. Acaba nasıl bir cevabın olacak Berki aklamak için." dedi ama cevap vermeden çıktım evden.
Haklıydı, beni biliyordu. Bir yumruk değil bunu yapanı evire çevire döverdim. Ama yapamadım işte. Ona bakınca elimden böyle bir şey gelmemişti.
Elime telefonu aldım ve Berki aradım çaldı çaldı ve en sonunda açtı. "Ya sen çok arsızsın ya da ben abartıyorum Ömercik hangisi" diye sordu.
"Ders çalışma işini bitiryorum. Hoca sorarsa da istemedim çalıştımak diyeceğim haberin olsun." "Çok mu kızdın sen bana ha. Hem ya hoca kabul etmezse." dedi. Yine benimle dalga geçer gibi konuşuyordu. "Umrumda değil bundan sonra seninle tek bir kelime bile etmek istemiyorum. Ne halin varsa gör." dedim ve telefonu kapattım.
🍚🍶