Sabah olduğunda Aybike’yi zar zor en uzaktaki markete yollamayı başarmıştık ve biz de bahçede doğum günü için hazırlıklara başlamıştık. Sabah Süsen’e de mesaj atmıştım ve o da bizimkilerle geliriz demişti. Umarım bu bizimkilerin içinde “benimki de” olurdu.
“Ömer hadi sen ara da Aybike’yi çabuk gelsin.” Dedi yengem ve ben de telefonu elime aldım. Tam Aybike’yi arayacakken Süsen, Melisa ve Talya bahçe kapısından içeri girmişti. Yüzüm düştü ve iç çektim. Gelmemişti işte, hem zaten gelmezdi. Kesin benim ne işim var o varoşlarla deyip reddetmişti.
Aybike’nin ismini bulup aradım ve çabuk gelmesini söyledim. “Aybike nerede? Gelmedi mi daha?” diye sordu Süsen. Çok heyecanlıydı, sanki çok önemli bir olay olacaktı. Bu kızdan iyice şüphelenmeye başlamıştım, kesin bir şeyler vardı. “Markete gönderdik onu birazdan gelir.” Dedi Asiye. Sağ tarafıma döndüğümde Kadir abim ile Melisa’yı konuşurken gördüm. Tuhaf gelmişti bunlar ne ara bu kadar muhabbete başlamışlardı.
Aybike’nin söylene söylene geldiğini gördüğümüzde konfetileri hazırladık. Bahçeden içeri girdiği anda konfetileri patlatıp iyi ki doğdun Aybike diye bağırmaya başladık. Aybike anlık şok oldu ama hemen gülümsemeye başladı. “Ya siz manyak mısınız ya yicem hepinizi. Her sene aynı numarayı nasıl yiyorum ben de anlamıyorum ama olsun. Çok seviyorum hepinizi.” Dedi ve tek tek sarılmaya başladı. Süsen’e geldiğinde “bugün mutluyum sen de iyi ki geldin.” Dedi ve sarıldı. Süsen çok mutlu oldu ve hemen karşılık verdi. Sonra da hafif gözleri doldu. Bu kızın halleri bir yerden tanıdık geliyordu ama hayırlısı olsundu.
Aybike mumları üflemek için masanın başına geldiğinde “dilek tutmayı unutma” dedi Süsen. Aybike kafasını kaldırıp ona ve sonra etrafına baktı ve “Berk neden gelmedi, ona haber vermediniz mi?” diye sordu. Yine Berk demişti, sinirlerim bozulmuştu tekrardan. En kötüsü de Aybike’nin bunu herkesin içinde rahatça sorması ama benim yakın arkadaşı olan Süsen’e bile soramamamdı. Süsen’e baktığımda onun da yüzü asılmıştı tekrar.
“O biraz hastaymış, ondan gelmek istemedi.” Dedi Melisa. Hasta mıydı, neyi vardı ki? Hem biz daha dün konuşmuştuk gayet iyidi. Aybike dileğini dileyip pastayı üflediğinde herkes alkışladı ve yengem pastayı kesmeye başladı. “Ne düşünüyorsun Ömer?” diye sordu Asiye yanıma gelip. “Hiç, hiçbir şey düşünmüyorum. Şey ben bir lavaboya gideceğim.” Dedim ve eve girdim. Odama girip kapıyı kapattım ve Kızıl’ı aradım. Çaldı, çaldı ama açmadı. Tekrar aradım ve beklemeye başladım.
Kızıl: Ne istiyorsun yine Ömer?
Diye sordu ama sesi kötü geliyordu. Endişelendim, bir gün içinde ne olmuştu bu çocuğa.
Ömercik: Neyin var Kızıl, sesin neden böyle geliyor? Hem hastaymışsın sanırım Talya öyle dedi.
Kızıl: Hasta değilim, Ömer çok kötü hissediyorum kendimi. Kendimden nefret ediyorum.
Ömercik: Berk neredesin söyle canım. Geleyim yanına ne olur.
Kızıl: Evdeyim Ömer. Tek başıma yine bu koca evde tek başıma oturuyorum. Canım yanarken bir kere olsa biri yanımda olmaz ki zaten benim. Ben bunu hak ediyorum galiba.
Ömercik: Berk sakin ol. Ben çıkıyorum şimdi evden sen bir yere ayrılma evden tamam mı?
Kızıl: Ömer neden böyle oluyor anlamıyorum. Ben iyi bir şeyler yapamıyorum asla hep elime yüzüme bulaşıyor. Sadece sevdiğim ve beni anlayan minicik bir şeydi Ömer. Yemin ederim sadece seviyordum başka bir amacım yoktu sana yemin ederim.
Derken ağlıyordu. Onu güzel sesini ilk kez böyle duyuyordum ve bir daha asla isteyeceğim bir şey olmadığını anlamıştım. Telefon birden kapandı ve tekrar aramak istediğimde meşgule attı. Çoktan durağa gelmiştim ve otobüs de gelmişti. Otobüse binip Berk’in evine doğru yola çıktım. Kapının önüne geldiğimde zile bastım ve beklemeye başladım. Kapıyı açtı ve içeri girip koltuğa oturdu. Yanına gittim ve ben de oturdum. “Nasılsın? Kafanı kaldırsana bir.” Dediğimde kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve hala doluydu. Elimi kaldırdım ve yanağına yerleştirdim. Ellerim titriyordu. “Ne oldu Kızıl? Hadi anlat bana.” Dedim sakin bir sesle. “Dün sana kediyi anlattıktan sonra sabah aramaya çıkmıştım ve aşağı sokaktaki kadın öldü o kedi, arama boşuna” Dedi ve gözünden akan yaşı sildi.
O kadar canımı yakıyordu ki şu an ağlaması, ağlamasın diye her şeyi yapabilirdim. Çok üzülmüştüm. Hem kediye hem de Kızıl’a. Biraz yaklaştım ve sarıldım. “Keşke bir şey yapabilsem senin için şu an. Çok üzüldüm keşke böyle olmasaydı.” “Nefret ediyorum babamdan Ömer. Ben de aptalım işte. Ne diye ona boyun eğdiysem.” Dedi ve iç çekti.
Ağlaması kalbimi yerden yere vuruyordu resmen. Daha sıkı sarıldım ve “kendini suçlama lütfen. Sen ona elinden geldiğince iyi bir ortam sağlamaya çalıştın. Hem sevdin, çok sevdin. Emin ol o da seni çok sevmiştir.” Dediğimde kollarını kaldırdı ve o da bana sarıldı.
“Çok sevmiştim. Arkadaş olmuştuk, biraz çok konuşuyordum ama olsun. Hiç şikayet etmiyordu.” Sarılmayı bitirdiğimizde güzel gözlerine baktım. “Bana çok konuşabilirsin istersen, şikayet edersem ne olayım.” Dediğimde hafif bir gülümsedi. Biz bakışırken birden telefonu çaldı ve açtı.
“Efendim Doruk.” “Yok ben gelmeyeceğim, of kardeşim istemiyorum işte zorlama. Hadi kapattım görüşürüz.” Dedi ve telefonu kapatıp sehpanın üzerine koydu. Sonra bana döndü ve “sen doğum günü partisinde değil miydin?” diye sordu. “Öyleydim ama sen çağırınca işler değişti.” Dedim. “Beni bu kadar önemseme Ömer. Beni hiç tanımıyorsun, üzülebilirsin.” “Artık kontrol edemediğimi fark ettim ve saldım Kızıl. Bir şeyler olacaksa olur zaten, bunun önüne ne sen ne de ben geçebiliriz.” “Bak Ömer, ben bu hayatta en çok kendime değer veriyorum ve bazı şeyler yaşanmasın diye kendimi bile üzerim. O yüzden seni görmez gözüm. Haberin olsun.” Dediğinde güldüm.
Yine beni kokutmaya ve kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. “Sen bunları düşünme Çilli. Bırak kendi aşkımı ben dert edeyim. Üzüleceksem de sen üz yani o kıvama geldim.” Dedim ve göz kırptım. Güldü ve göz devirdi. Tutup yanaklarından öpmek istiyordum yine, aşırı tatlıydı. Yüzü ağladığı için kızarmıştı, o kızıl saçları yine karışmıştı. Kafamı çevirdim ve ayağa kalktım. “Ben gideyim artık. Zaten apar topar çıktım merak etmişlerdir şimdi.” Dedim ve kapıya doğru yürüdüm.
“Ömer şey ben teşekkür ederim.” Dedi gözlerini kaçırarak. “Kızıl, şu an bu evden seni yememek için gidiyorum. Haberin olsun. Hadi dikkat et kendine ve beni aramayı unutma.” “Ne için arayacağım ki?” “Ne için istersen.” Dedim ve evden çıktım.
Otobüs durağına yürürken sırıtmaktan çenem ağrımıştı. Otobüs geldiğinde bindim ve eve gitmek için yolu izlemeye başladım. Ben artık aşık olduğum için korkmuyordum. Mutlu hissetmeye başlamıştım.
😞