Otobüste yine yer yoktu. Resmen para verip her gün sıkış tepiş bir şekilde ayakta okula gitmeye çalışıyorduk. Allah’tan yol uzun değildi de nefessizlikten bayılmıyorduk.
Otobüsten inip yürümeye başladığımızda “Oğlum biz çalışmaya mı başlasak ne yapsak ya?” diye sordu Oğulcan. “Neden ki?” diye sordum. Oğulcan da “Para kazanırız biraz birleştirip benzin alırız bizim arabaya. Hem her sabah bu işkenceye katlanmak zorunda kalmayız. Ha Ömer’im ne diyorsun.” Dedi. “Yok olmaz. Ben dün abime sordum çalışmak istiyorum diye ama o izin vermedi. Bizim sadece okumamızı ve rahat olmamızı, böyle şeylerle uğraşmamamızı söyledi. Ben de mecbur kabul ettim.” Dediğimde “Ben bir bizimkilere sorayım olmadı. Belki onlar izin verir.” Dedi ve kafamı sallayarak onu onayladım.
Sınıfa gelip yerlerimize geçtiğimizde, sınıfta bizden başka sadece bir kişi vardı o da Süsendi. “E nerede bu sınıf niye gelmediler?” diye sordu Asiye. Süsen de “İlk iki ders matematik biliyorsunuz. Hoca az önce sınıfa gelip serbestsiniz ama gruplarınızla ilk çalışmanızı yapıp bugün bana rapor vereceksiniz dedi. Herkes de dağıldı.” Dedi. “Sen neden buradasın ki?” dedi Asiye ve Süsen de “Şey ben Aybike’yi bekliyordum. Aslında mesaj attım ama cevap vermedi, ben de beklemek istedim.” Dedi.
“Cevap vermediysem bir bildiğim vardır herhalde yani. Niye herkesin içinde bunu söylüyorsun? Amacın ne?” diyerek bir anda tepki gösterdi.
Süsen gözlerini kaçırıp “özür dilerim benim bir amacım yoktu. Neyse ben lavaboya gideyim sonra görüşürüz.” Dedi ve hızlıca sınıftan çıktı. “Aybike niye böyle davrandın kıza? Yani kötü bir şey dememişti.” Dedi Asiye. Aybike de “aman Asiye ya sen bunu bilmiyorsun dünden beri bana en elli tane mesaj attı çalışmayla ilgili sıktı beni manyak.” Dedi. Sonra da çantasını da alıp sınıftan çıktı.
Ardından Oğulcan da Harika’yı bulmak için sınıftan ayrıldı. “Acaba Doruk nerede? Kesin yine saçma sapan bir şeyle uğraşıyordur ya da birileriyle dalga geçiyordur.” Dedi Asiye “Kesin bir köşede birileriyle dalga geçiyordur o çocuk. Eminim yani.” Dediğimde Asiye “Seninki nerede, hiç konuştunuz mu?” diye sordu. “Yok konuşmadık yazmadı beyefendi. O yazmayınca ben de yazmadım. Hem onun benim peşimden koşması gerekiyor benim değil.” Dediğimde Asiye güldü ve çalışma için sınıftan çıktı.
Sınıfta tek başımaydım ve Berk’in gelmesini bekliyordum. Fakat daha fazla gelmezse bir dersimiz çöp olacaktı ve biz bu çalışmayı yapamayacaktık. Sabır çekerek ayağa kalktım ve sınıftan çıktım. Çıktığım anda kapının yanında duran Kızıl ile karşılaştım.
“Ne yapıyorsun burada?” diye sordum. Göz devirdi ve “senin sınıftan çıkmanı bekliyordum. Hem neden bu kadar uzun kaldın ki?” diye sordu ve kafasının içeriye doğru uzatıp sınıfa baktı. “E bu sınıf boş, sen kendi kendine mi oturuyordun burada 20 dakikadır.” Dedi. “Ben de senin gelmeni bekliyordum. Malum ben sana bir şeyler öğreteceğim ya hani Kızıl.” Dedim ve yürümeye başladım.
Arkamdan geliyordu ve “nereye gidiyoruz Ömer?” diye sordu. Durdum ve arkamı döndüm burun buruna gelmiştik yine ve bu kadar yakınken bile ondan rahatsız olmuyordum. Normalde başkası olsa şimdi geçirmiştim suratına bir tane ya da itmiştim ama hiçbir şey yapmadım.
“Sen niye bana Ömer diyorsun? Ömercik’e ne oldu?” diye sordum. Sırıttı ve bana biraz daha yaklaştı. Nefesimi uttum ve yapacağı şeyi beklemeye başladım. Kafasını kulağıma yaklaştırarak “nereye gidiyoruz Ömercik?” diye fısıldadı. Tekrar gözlerime baktı ve ben de elimle kütüphaneyi gösterdim.
O ilerlerken arkasından bir süre gidemedim. Sanki yer altımdan kaymıştı ve ben şu an gökyüzündeydim. Ya da bir anda koridorda hatta okulda tek başıma kalmıştım.
Saniyeler sonra kendime geldim ve kütüphaneye yürümeye başladım. Kapıdan içeri girdiğimde Berk kitaplarını ve kalemlerini çıkarmış beni bekliyordu. Üstelik gözünde de bir gözlük vardı. Normalde takmıyordu acaba yakını mı göremiyordu. Yanına geçip oturdum ve ben de malzemelerimi çıkarttım.
“E şimdi ne yapıyoruz Ömercik?” diye sorarak bana döndü. “Ne oldu niye öyle bakıyorsun bana şimdi? Yoksa az önce korkuttum mu seni ha ne dersin?” dedi ve sırıtmaya başladı.
Birden kahkaha attım ve etraftaki bakışlar bana döndü. Kendimi durdurdum ve Berk’e döndüm. “Kızıl bu ne yakını mı göremiyorsun yoksa?” “Yok tatlım uzağı göremiyorum. Hatta defterimi de karşıdaki duvara astım görmedin mi? Dedi ve göz devirdi. “Çok komik olmuşsun bu tiple. Seni nasıl ciddiye alacağım ben şimdi?” dedim. “Bence gayet yakışıyor gözlük bana. Gerçi bana yakışmayan hiçbir şey yok da neyse. Hem boş ver sen benim tipimi de başlayalım artık. Zaten dersin biri bitmek üzere.” Dediğinde hemen çalışmaya başladık.
Önce bir plan yaptık ve onun anlamadığı konulara biraz daha fazla zaman ayırmayı düşündük. İlk konuyu anlatmaya başladığımda sürekli lafımı kesip soru soruyordu. Sabır testine girmişim gibi hissediyordum kendimi.
“Ömercik soruda b2-4ac diye bir şey yazmıyor ki sen nereden buldun onu?” diye sordu. Sinirlenmemeye çalışarak derin bir nefes aldım ve “Kızıl, dedim ya bu formül. Soruda yazmıyor zaten ama bunu kafanda tutmalısın. Bu soru bu formülle yapılır. Anlıyor musun beni?”
gözlerini kaçırdı ve kafa salladı. Şu an neden bu kadar uslu olduğunu anlamıyordum. Az kalsın sinirlendiğim için kendime kızacaktım.
“Bak hala anlamadıysan bir kere daha anlatabilirim. Hem senin bu konuları öğrenmen lazım yoksa hoca bana da kızar.” Dediğimde “Yok bu sefer anladım. Hem benim ezberim iyidir. Aklımda tutarım bunu merak etme.” Dedi.
Aklıma geçen ders şiir okuduğu gelmişti. “Şiir ezberlemeyi seviyorsun galiba. Ondan mı ezberim iyi diyorsun?” dediğimde bir an gözleri parladı. Anlam veremedim çok garip bir çocuktu.
“Sen nereden biliyorsun ki benim şiir ezberlemeyi sevdiğimi Ömercik.” Dedi ve imalı imalı bakmaya başladı. “Geçen ders okumuştun ya oradan biliyorum.” “Geçen ders mi? Ne okumuştum ki?” “Rüveyda diye bir şiirdi.” Dedim ve saatime baktım.
“Kızıl kalkalım mı artık birazdan zil çalacak derse gireceğiz.” “Tamam kalkalım da raporu kim verecek?” diye sordu. “Ben veririm hem hocaya bir şey soracaktım.” Dedim ve ayağa kalktık. Tam kapıdan çıkacakken kolumdan tuttu ve bana yaklaştı. “Beni suçlama sakın ilerde. Senin de elinden bir şey gelmez o yüzden kendini de suçlama.” Dedi ve kapıdan çıkıp gitti.
Ne demeye çalıştığını anlamamıştım. Hem onu neden suçlayacaktım ki bir şey mi yapmıştı. Ya da yapacak mıydı? Kesin bu sarı çıyanla bir şeyler planlıyorlardı. Neyse çıkardı yakında kokusu.
*Umarım olay örgüsünde kopukluk yoktur. Öptümmm <333*