Kırmızı Vazo ve İlk Kıvılcım

273 16 2
                                    

İneceğim durağa geldiğimde düğmeye bastım ve otobüs durunca da indim. Etrafıma baktığımda bir sürü lüks villaların olduğunu gördüm. Demek Kızıl da bu villalardan birinde oturuyordu. Hepsi kocaman, bahçeli ve büyüleyici evlerdi. Kim buralarda yaşamak istemezdi ki.

Kızıl evin fotoğrafını da atmıştı ve baktığım fotoğrafa göre sağdaki evdi. Yürüdüm ve bahçeden içeri girdim. Kapının önüne geldim, zili çaldım ve beklemeye başladım. Ama açan olmamıştı. Bir kez daha denedim ve yine kimse kapıyı açmamıştı. Telefonumu çıkarıp Kızıl’ı aradım çaldı çaldı ve en sonunda açtı. Açtığı gibi de yüzüme kapattı.

Anlayamamıştım. Tekrar arayacaktım ki kapı açıldı. Karşımda altında şort, üstünde sweet ve saçları dağılmış bir Berk gördüm. “İçeri gelsene Ömercik neyi bekliyorsun.” Dediğinde içeri girdim ve kapıyı kapattı.

“Bakma öyle tuhaf tuhaf, seni beklerken uyuyakalmışım. Ondan böyle ağzım yüzüm dağınık. Sen geç otur ben bir elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.” Dedi ve merdivenlerden yukarı çıktı.

Ben de montumu çıkarıp bir kenara koydum ve gelmesini beklemeye başladım. Bir anda kalp atışlarım hızlanmıştı ve sanki buraya koşarak gelmişim gibi nefes alıp vermeye başladım. Sanırım okul beni yormuştu.

“Nasıl ev beğendin mi?” diye sordu Berk. Birden gelince irkilmiştim. “Ev güzel hatta çok güzel. Bana bir bardak su verebilir misin?” diye sordum.

Mutfağa gidip suyu getirdi ve yanıma oturdu. “Buraya yürüyerek gelmedin umarım Ömercik ne bu hal?” o konuştukça biraz daha sakinleşmeye başlamıştım. “Yok otobüsle geldim ama okul falan biraz yoruldum sanırım. Ondan böyleyim.” “Bu arada evde kimse yok rahat rahat takılabiliriz.” Dediğinde “Alt tarafı ders çalışacağız Berk çok önemli veya gizli bir şey yapmayacağız. Yani etrafta biri olsaydı da rahat olurduk.” Dedim ve kafamı sehpada duran kırmızı vazoya çevirdim. Buradaki en renkli şey bu olabilirdi, niye kırmızı olduğunu anlayamadım.

“Sen niye bu kadar gerginsin. Okulda bir şey mi oldu, biriyle kavga falan mı ettin?” diye sordu. Göz devirdim ve “Ne bu ilgi alaka Kızıl? Velim falan mı olmaya karar verdin yoksa?” “Aman aman senin gibi çocuk düşman başına yani istemem senin velin falan olmak. Neyse hadi gel odama çıkalım orada çalışma masası var daha rahat çalışırız. Rahat derken yer bakımından yani.” Dedi ve göz kırptı. 

Çantamı alıp ayağa kalktım ve onu takip etmeye başladım. Odaya girdiğimizde masaya baktım ve her şeyi hazırladığını gördüm. Gülümsedim, demek ki o da önemsiyordu bir şeyleri. Sadece biraz kendini beğenmişti. Gözlüğünü alıp taktığını gördüğümde kendini beğenmek de çok da haksız olmayacağını düşündüm.

 “Ömercik zaten pek hoşnut değilim gözlük takmaktan sen de gülme artık.” Dedi ve sandalyeye oturdu. Ardından ben de yanına oturdum. Kitaplarımı ve defterlerimi çıkardım. “Ben bugün sen gelmeden önce biraz çalıştım. Senle de konuyu pekiştireceğim ve artık unutma imkânım olmayacak. Hadi başlayalım, çok hazırım şu an.” Dedi ve kalemi eline aldı. 

Yüzümdeki o sırıtmayı bir türlü silemiyordum. Utanmasam çocuğun yanaklarını sıkıp aferin falan diyecektim. Kafamı sallayıp kendime geldim ve anlatmaya başladım. Çok dikkatli dinleyip anlamaya çalışıyordu. Sanırım ilk defa onu bu kadar ciddi görüyordum.

“Beni anlıyorsun değil mi? Parantezin dışındaki rakamı içeridekilerle çarpacaksın.” “Ömer ben seni anlıyorum galiba ya. Evet evet bayağı bayağı anlıyorum.” Dedi ve gülümsedi.

Tekrar çalıştığımız soruya bakınca çenesine elimi koyup kafasını kaldırmasını sağladım, ardından da dağılan saçlarını düzelttim.

 “Ben bir lavaboya gideyim.” Dedim ve arkama bakmadan odadan çıktım. Lavaboya girip kapıyı kapattım ve aynanın karşısına geçtim. Resmen alnımdan ter akıyordu ve ellerim de titremeye başlamıştı. Sakinleşmek için elimi yüzümü yıkadım ve derin derin nefes almaya başladım. Az önceki olayın neden nasıl olduğunu anlamamıştım. Sanki bedenim benden bağımsız hareket etmişti. Bu evden acilen çıkmam gerekiyordu. 

“Ömer, telefonun çalıyor ve o salak kuzenlerinden biri arıyor.” Diye seslendi Kızıl.

Kapıyı açtım ve hızla çıktım lavabodan. Odaya girip elinde telefonumu tutan Kızıl’a baktım ve sonra hemen telefonumu elinden aldım. “Sen gelene kadar kapandı bile” dedi. Oğulcan eve erken gelmemi ve yarınki sahilde pilav işiyle ilgili konuşmamız gerektiğini yazmıştı. Cevap vermeyince de muhtemelen aramak istemişti.

“Benim çıkmam gerekiyor artık. Raporu da hafta sonu yazarım hocaya vermeden önce sen de bakarsın.” Dedim ve aşağıya inmeye başladım.

“Biraz daha kalsaydın, hem bizim için yemek söyleyecektim. Neden kaçar gibi gidiyorsun?” diye sordu. Montumu giyip çantamı sırtıma aldım ve kapıdan çıkarken görüşürüz deyip, çıktım. Nasıl durağa gittim, sonrasında nasıl eve geldim ben bile bilmiyordum.





Öpenziiiii💕💕😽

Kabuk BxB - ÖmBerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin