-10-
Yakalanmıştım.
Ama bir dakika. Aslında yakalanan tek kişi ben değildim. Burada olmaması gereken oydu. Teknik olarak o da yakalanmıştı. Bense öyle öfkeliydim ki geri adım atmaya hiç niyetim yoktu. Dürüst olmaya karar verdim. "Evet, ben seni arıyordum." Dik duruşumdan ödün vermeden devam ettim. "Sen ne arıyorsun?"Karşımdaki adam hayretle kaşlarını kaldırırken hem suçlu hem güçlü gibi görünüyordu. Bu satranç oyununda onun da geri adım atmayı düşünmediği açıktı. "Anlamadım?"
"Sen ne yapıyorsun burada Carlo?"
"Seni ilgilendirdiğini de nereden çıkardın?"
Buz gibi bir sesle ve granit gibi sert bakışlarıyla böyle bir karşılık beklemiyordum. "Ne? Pardon?" Anlamaya çalışıyordum. Bana kendimi özel hissettiren, aramızda özel bir şeyler olduğunu düşündüğüm birinden bekleyeceğim son yanıt bile olamazdı bu. Ama daha kötüsü geldi.
"Sen benim karım mısın? Biz evli miyiz?"
Ben ufak çaplı da olsa bir açıklama beklerken onun üste çıkması, burada olduğum için beni suçlaması. Hatta ileri gidip azarlaması. Bunların hiçbiri beklediğim tepkiler değildi.
"Hayır ama-"
"Sen benim sahibim değilsin!"
Carlo'nun dişlerinin arasından çıkan öfkenin kırıntıları olan o cümle kalbime bir ok gibi saplanmıştı sanki. Orası sızlıyordu. Ve aslına bakılırsa bu kadar sızlaması için bir sebep yoktu. Ben onun için hiçbir şey değildim. Bunu ilişkimizi ciddiyete bindirmeyelim konuşmasında da açık bir şekilde dile getirmişti. İçim tarifsiz bir biçimde acırken gözlerimin dolmasına mani olamadım. Titrememesi için her şeyi yaptığım sesim bana ihanet ederken "Sahibin olmak istememiştim." diyebildim yalnızca. Yutkundum. Güçlü kalmaya çalıştım. Karşımdaki öfkeli adamı baştan aşağı süzdüm. Saman alevi gibi çocuksu öfkesinin gözlerine yansımasını seyrettim kısa bir süre. "Görüyorum ki hiçbir şeyin değilim. Olamam da."
Kulüpten çıkarken kendimi öyle kötü ve aşağılanmış hissetmiştim ki bu geceyi unutamazdım. Ve bana bu kadar zarar veren biriyle de bir dakika yan yana kalamazdım. Arabaya bindim ve gittim.
Yolda düşündüğüm tek şey ne kadar aptal olduğumdu. Ben onun için çok fazla bir şey ifade etmezken bu kadar kısa sürede neden Carlo'ya bu kadar bağlanmıştım ki? İçim acımakla da kalmıyor, kalbim yaşadığı kırıklıkla sızım sızım sızlıyordu.
Eve gittiğimde hiçbir şey söyleyebilecek, konuşabilecek durumda değildim ve Meredith de bunun farkında olduğu için üstüme gelmedi. Odama kapanıp ağladım sadece. Meredith'le dertleşecek durumda bile değildim. Anlatsam rahatlardım belki ama buna gücüm yoktu. İçimdeki acıya bile dayanacak güçte değildim.
Günler boyunca yemedim, içmedim. İştahım gitgide azaldı. Gündelik yapmam gereken şeylere bile konsantrasyonumu toplayamaz hâldeydim. Bir enkaz gibiydim ve aslında böyle olmam için görünürde bir ilişki bile yoktu. Bir hiç uğruna dağılmıştım. Asıl üzücü olan da buydu.
Ölü gibi yaşadığım o günlerde canım arkadaşım Meredith hâlime çok üzülüyordu. Şirketteki öğle yemeğinde bu endişesini dile getirmekten de çekinmedi.
"Ne kadar üzgün olduğunu anlayabiliyorum. Ama kendini toparlaman gerekiyor, Ece. Böyle yaşayamazsın." Masada duran el bileğimin üstüne koydu elini. "Hem her şey henüz çok yeniydi. Unutman daha kolay olur."
Unutmak kolay olurdu. Evet. Unutmak isteseydik tabii. Ben bu öfkenin içimde diri kalmasını istiyordum. Onu karşımda her gördüğümde -ki iş yüzünden görecektim- bu kini canlı tutmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADEH (+18)
General FictionUYARI: Bu hikâyede kötü örnek teşkil edebilecek davranışlar ve yoğun miktarda cinsel içerik bulunmaktadır. ❝ Açık konuşmak gerekirse hayatımın aşkını nerede bulacağımı pek düşünmemiştim. Ve tabii onunla bir kumarhanenin önünde üzerine kusarak tanışa...