🂡 KADEH | 26

1.6K 139 63
                                    

-26-

Gözlerimi aralarken göğsümün üzerinde bir ağırlık hissettim. Biri başını göğsüme yaslamış öylece duruyordu. Ne olduğunu anlayamadığım için irkildim. Hareket etmeye çalıştığımda kollarımın iki yana doğru bağlandığını anladım. Hiçbir yere kımıldayamıyordum.

Benim uyandığımı fark eden adam hayranlık dolu bir yüz ifadesiyle kalp atışımı dinleme işine bir son verip yüzüme baktı. Ben uyanıkken benimle mesafesini koruyan adamın bu ürkütücü pozisyonu gözlerimi dehşetle açmama sebep oldu.

Benden bir iki adım geriledi. Sanki az önceki hâli normalmiş gibi. Hâlâ kalbimin atışını dinlerkenki yüz ifadesiyle korkmuş durumdaydım. O ürkütücü hobisi hiç garipsenecek bir şey değilmiş gibi sıradan bir sesle konuşmaya başladı. "Kalbin çok hızlı atıyor. Heyecanlısın." Düzeltti. "Ya da korkuyorsun."

Hayretle yüzüne bakarken nasıl bu kadar duygusuz ve insanlıktan uzak olabildiğini düşündüm. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. "Beni öldüreceğin için korkuyorum ruh hastası, evet! Her insan gibi!"

Yüzünde farklı bir huzur vardı kalbimin sesini dinlerken. Bu tam olarak bir ruh hastasının yapabileceği türden bir şeydi. "Günler sonra hızla atan bu kalbin benim tatlı Missy'min göğsünde atacağını düşünmek tuhaf hissettirdi. Beni heyecanlandırdı."

"Allah belanı versin!"

Tavrıma karşılık herhangi bir yanıt vermedi. Tüm kontrol onda olduğu için bu kadar rahattı belki. Öfkemden sıyrılıp bulunduğum yere odaklanmam birkaç dakikamı aldığı için bir odada ve sedyeye yatay biçimde bağlanmış olduğumu yeni yeni fark edebiliyordum.

Oda soğuktu. Bense hem üşüyordum hem de sedyeye kurbanlık koyun gibi bağlandığım ve ölüme terk edileceğim için tir tir titriyordum. İşin kötü yanı, kendimi önemsiz hissediyor olmam boş bir his değildi. Beni buradan kurtarabilecek kimse yoktu.

Meredith ve Aslı, Türkiye'ye hastalanan annemin yanına gittiğimi sanıyordu. Oysa ortada ne hasta bir anne vardı ne de ben Türkiye'ye gitmiştim. Öte yandan annemle uzun bir süredir küs olduğum için arasa da ona tavırlı olduğum
için açmadığımı düşünecek ve üstüme düşmeyecekti. Carlo'yla ayrılalı ise çok olmuştu. Yani beni arayabilecek kimse yoktu. Bu insanlar için deşilip bir kenara atılacak türden denekler arasında biçilmiş kaftandım. O an bu durumun gerçekliğiyle irkildim.

Canım acıyacak mıydı acaba? Kalbim söküp alındığında elbette ölecektim ama o zamana kadar bir şey hissedecek miydim? Yok canım, anestezi yaparlardı herhâlde. O kadar da vicdansız değillerdir. Neler düşündüğümü fark edince daha büyük bir dehşete düştüm.

Daha düne kadar sadece biyolojik babasını arayan basit, yaralı bir kızdım. Onunla yüzleşip hesabımı kapatacak ve yoluma devam edecektim. Oysa şimdi bir sedyede, ameliyat masasında yatmayı ve hiç tanımadığım kız kardeşime hayat verilmek üzere kesilip biçilmeyi bekliyordum. Hiç tanımadığım biyolojik babamın hayatımı diğer kızı için feda etmesini. Bu en korkunç kâbuslarımda bile hayalime getiremeyeceğim türde bir korkunçluktu. Ve bundan bir kurtuluşum yoktu.

Hiç kimsenizin olmaması bazen yalnız kalmak istediğinizde nimet gibi görünebilir. Ama bir gün bir sokakta bıçaklanırsanız ya da hocanızın evine gidiyorum diye çıkıp kaçırılmak üzere ortadan kaybolursanız o zaman hayatınızda birilerinin varlığı hiç olmadığı kadar önem kazanır. Akşam eve geç geldiğinde kızıp azarlayan anneniz ya da sürekli nerede olduğunuzu soran mesajlar çeken babanızı ararsınız.

Benim oldum olası beni merak eden bir babam olmadı. Çünkü dedim ya, pratikte babam olmadı. Annem sevgi dolu biriydi. Şefkatini benden hiç esirgemedi. Yazık, yurt dışına okumak için gideceğim zaman babamı arayacağımı söylediğimde kadıncağız bana bu işin peşini bırakmamı söylemişti. Keşke onu dinleseymişim. Belki şimdi burada, soğuk bir sedyenin üstünde çaresizce ölümümü beklemezdim.

KADEH (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin