-32-
❝Ece❞
O gün.
Ortadan kaybolduğum gün ne yaptığımı kimseye anlatmamıştım. Zaten sormalarına gerek kalmamıştı, nerede olduğumu öğrenmişlerdi. Bebekten kurtulduğumu.
Ancak herkesin kendine sakladığı sırları vardır.
Carlo'yla olan konuşmamızdan sonra kendimi öyle güçsüz ve değersiz hissetmiştim ki düşünmekten gözüme uyku girmişti ne de tutunacak bir dalım kaldığını hissediyordum. Sabahın erken saatlerinde kendimi dışarı atmıştım. Adımlarım beni nasıl oraya götürmüştü bilmiyordum, farkında bile değildim ama ona ihtiyacım vardı.
Kapının önündeydim. Ayaklarım beni taşımıyor gibi güçsüzdüm. Nefes dahi alamıyordum. Yol boyunca ağlamıştım. Aramızın limoni olduğu zamanlarda bile birkaç kez aramıştı ama dönmemiştim. Ona kızgındım çünkü. Beni bu dünyada koşulsuzca seven tek kişi olduğunu göz ardı ederek.
Sonra bir mail geldi. Evleneceğini, nikâhında beni de görmek istediğini söylemişti. Ama ona o kadar kızgındım ki. Tam o dönem Carlo'nun olayları patlak vermişti. Hâlâ kalbim kırık olduğu ve yanlış izler üzerinde yürüdüğüm için annemin davet ettiği nikâhına gidememiştim.
Şimdiyse buradaydım. Onun kapısının önünde. Zile basarken parmaklarım titriyordu. Nefesimi tuttum. Ona çok ihtiyacım vardı. Ne olursa olsun beni seven, doğuran, ona ait olmasam da onunmuşcasına beni sahiplenen annemin şefkatine ihtiyacım vardı.
Kapıyı uzun boylu, ellili yaşlarda kır saçlı bir adam açtı. Üzerinde mavi kareleri olan beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Bakışları beni tanıyor gibiydi. Bense onu ilk defa gördüğüm için sersemlemiştim. Hatta aklım yerinde değil de yanlışlıkla başka bir yere geldim sanmıştım. Adam arkasına dönüp seslendi. "Demet! Ece geldi!" Sıcak bir tebessümle bana bakıp "Hoş geldin kızım, geç içeri." dedi. "Kapıda durma."
Beni ilk kez görmesine rağmen babacan bir ifadeyle içeri davet eden adama kısa ve şaşkın bakışlar attıktan sonra usulca içeri girdim. Mutfaktan ellerini kurulayarak koşar adımlarla gelen kadın beni görünce durdu. Birbirimize öyle bir baktık ki, dünyalara bedeldi.
Onu gördüğüm an gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Ağzımı açıp bir şeyler söylemeye çalışsam da hıçkırıklarım boğdu beni. Bir şey söylememe fırsat kalmadan da "Ece!" diye mırıldandı annem. Annem diyordum çünkü benim annem oydu. Demet. Her şeye rağmen beni koruyup kollayan, bir an bile onun öz çocuğu olmadığımı hissettirmeyen annemdi o benim.
Bu uzun ve tehlikeli hayat yolculuğunda aldığım en önemli derslerden biri, bulunmak istemeyen birini aramamak olmuştu. Biyolojik babamı aramaya bu kadar takıntılı olmasaydım belki de başıma bunlar asla gelmeyecekti. Annesinin sözünü dinlemeyip kendine zarar veren çocuklar gibi hissettim o an kendimi. Hani yara alacağımıza dair uyarsa da annemizi dinlemeyip kendimize zarar verdiğimiz, yara alıp yine onun kollarına atıldığımız o anlardan biriydi. Oysa beni uyarmıştı. Yalanlar söylemişti de beni uzak tutamamıştı kaderimden.
Duygularıma hâkim olamadım ve onun kollarında ağlamaya ihtiyacım olduğunu gizlemedim. İçimdeki tüm zehri atana kadar hıçkıra hıçkıra ağladım. Başımı göğsünden kaldırdığımde yorgun düşmüştüm. Penyemin üstünü sıyırıp kalbimi gösterdim. "Anne bak, bana ne yaptılar..." diyebildim sadece acı bir fısıltıyla.
Hayretle yaşlı gözleri açılan kadın "Kızım..." diye sessiz bir haykırış kopardı dudaklarından. Sağ eli ağzına gitti korkuyla. Hızlı adımlarla gelip nazikçe sarıldı bana. "Yavrum benim... Ne oldu sana böyle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADEH (+18)
General FictionUYARI: Bu hikâyede kötü örnek teşkil edebilecek davranışlar ve yoğun miktarda cinsel içerik bulunmaktadır. ❝ Açık konuşmak gerekirse hayatımın aşkını nerede bulacağımı pek düşünmemiştim. Ve tabii onunla bir kumarhanenin önünde üzerine kusarak tanışa...