🂡 KADEH | 33

541 79 135
                                    

-33-

❝Ece❞

O günkü konuşmadan sonra yeniden konuşmamıştık. Ben mümkün olduğunca onun yüzünü görmemeye çalışıyordum. Başımda yeterince bela yokmuş gibi bir de Carlo'nun bana karşı davranışlarını çözmeye çalışıyordum. Beni neden kurtarmıştı? Madem beni sevmiyordu, aklı da kalbi de hâlâ ölen kız Dalia'daydı, neden benimle bir aradaydı? Neden beni koruyordu ve gitmeme izin vermiyordu? Neden beni burada tutmaya çalışıyordu? Kurtardığı kalbime ve ruhuma eziyet mi etmeye çalışıyordu? Anlam vermek güçtü.

Akşam onunla karşılaşmamak için bahçedeki salıncakta şalıma sarınıp oturdum. Sessizce etrafı seyrederken gözlerim gitmeye başlamıştı. Kendime engel olmadım ve başımı arkama yaslayıp biraz gözlerimi kapadım. Dalmışım. Yarı uyur yarı uyanık vaziyetteyken hayal meyal Carlo'nun geldiğini ve üstümü örttüğünü gördüm. Yorgun olmama rağmen bunun gerçek olup olmadığını anlamak için yerimden doğrulup gözlerimi aralamak istedim. Arabada beni kaçırdığını sandığımda tatlı sözler söylediği anların bir hayal ürünü olduğuna neredeyse inanmıştım artık. Ardından bana söylediği tüm acı sözlerden sonra cennetimize gelmediğimiz kesindi.

Kendime geldiğimde Carlo karşımdaki koltukta oturuyordu. Usulca yerinden kalkıp hiçbir şey söylemeden bana doğru yürüdü. Yanıma oturdu ve yarama dokunmaya çalıştı. Geri çekildim. "Yarana bakmamız lazım. Belli aralıklarla-"

"İstemiyorum."

"Ece, lütfen." Yüzü ciddi bir hâl almıştı. Ne kadar ciddi olduğu umurumda değildi. Onun otoritesini reddediyordum. Ona ve söylediklerine itaat etmeyi reddediyordum. Sonunda tehlike olmasına rağmen. O da bunun farkındaydı. Beni otoritesiyle yola getiremeyeceğinin farkında olduğundan konuşmayı tercih etti. "Bu, aramızdaki şeyden farklı bir durum. Bana kızgın olabilirsin. Haklısın da." Samimi bir üzüntü barındırıyordu gözleri. Umurumda olsaydı eğer. "Sonuna kadar haklısın. Ama ikisini birbirinden ayırmamız gerek."

"Sevmediğin birine karşı biraz fazla şefkatli değil misin, Carlo?" Kinayeli tonumu gizleme gereği dahi duymadım. "Ya da adın her ne idiyse."

Herhangi bir yanıt vermeden bahçenin ışığını açtı ve yarama bakmak için çekingen de olsa yeni bir hamlede bulundu. Bu kez karşı çıkmadım. Bandajı kaldırdı. Yüzünde garip bir ifade olsa da yumuşadı bakışları. "İyileşiyor."

Bense karşılık verdim. "Ama izi kalacak." Aynı şeyden bahsettiğimize emin değildim. O bedensel bir acıdan ve yaradan bahsediyordu. Benim bahsettiğimse kalbimin derinlerinde kabuk dahi bağlayamayan, hep kanayan bir yaraydı.

Sessizlikle başını öne eğdi adam. Bir şey söylemesini beklerdim. Hiçbir anlamı olmasa da üzgünüm falan demesini. Ama susması... Bu bambaşka bir umutsuzluğa kapı açıyordu kalbimde.

İşaret parmağımı az önce bandajını kapattığı yere götürdüm. "Bu yara izine her baktığımda beni dünyaya getiren insanların ihanetini hatırlayacağım. Ve hiç unutmayacağım." Gözlerine bakmaktan imtina etmedim. Islanmak üzere olan kirpiklerimle gözlerim dolu dolu olmuştu. Artık sesim kulağıma ulaştığında bir fısıltıya dönüşmüştü. "Daha derine indiğimdeyse senin bıraktığın yara var. Onu ölsem de unutmam."

Yüzünde sahte mi yoksa sahici mi olduğuna karar veremediğim bir acı ifadesiyle bana bakıyordu. "Ece, özür dilerim. Bunun hiçbir anlamı yok biliyorum ama sana yemin ederim hepsinin bir sebebi var."

Haklıydı. Hiçbir anlamı yoktu. Üzgünüm demesini isterken bile üzgün olmasının bir anlamı olmadığını biliyordum. Sadece duymak içimi rahatlatır sanmıştım ama öyle olmadı. Karnımda onun bile bilmediği bir parçamızı taşırken, onu yok ettiğimi düşünürken üzgün olmasının bir anlamı kalmamış gibiydi. Çünkü sanki hepsi sözde kalıyordu. "Eminim vardır." dedim yarımağız.

KADEH (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin