Dicle'nin Anlatımıyla
"Birilerinin altına yattığımı nereden çıkardın acaba?"
Bu soruyu çok sakin ve rahat bir tavırla sormuştum ama içimde her an patlamaya hazır bir volkan var gibiydi ve patlaması an meselesiydi.
Şu an fırtına öncesi sessizliğimizi yaşıyoruz Dicle.
"Kolundaki morluklar ortada."
Verdiği cevapla bir şey demeden bakışlarımı yanımda oturan ve bana endişeli gözlerle bakan Berk'e çevirdim.
"Berk tişörtü sıyırabilir misin?"
Berk kararsız bir şekilde bana baksa da ona lütfen der gibi hafif tebessüm etmemle kolumda ki morluklara dikkat ederek tişörtümü sıyırdı.
"Teşekkürler Ablacım."
Tekrardan Selin'e döndüğümde herkes nefesini tutmuş ne yaptığımı anlamaya çalışır bir şekilde bakıyordu ama hepsi bir şeyden emindi o da Selin'e pekte hoş davranmayacağımdı.
Kaşlarımla kollarımdaki morlukları işaret ettim.
"Bu morlukları mı kastediyorsun?"
Bu morluklar operasyonda merdivenlerden yuvarlanırken olmuştu ve saklama çabası içinde olmamıştım vatan için yapmıştım utanmıyordum.
"Evet o morluklar, bir de utanmadan gösteriyorsun güzel bir şeymiş gibi insan kapatacam diye uğ-"
Cümlesini bitirmesine müsade etmeden konuşmaya başladım, içimdeki yanar dağ patlamıştı ve öfke şu anda vücudumda kontrol edemediğim bir şekilde dalga dalga yayılıyordu
"Ben kolumdaki morlukları vatan için aldım senin boynunda olan ve altına yattığın adamların yaptığı morluklarla denk değil onlar."
Benim söylediklerimle eli boynundaki morluklara gitti kapatıcı sürmüş ama hala belli oluyordu ve yemekten beri dikkatimi çekmişti.
Cevap vereceği esnada cevap hakkı tanımadan devam ettim konuşmama.
"Ha bu arada o altına yattığın adamın karısı Annen gibi gurursuz değil, aşireti öldürür seni. Abimi ayartmaya çalışarak yengemle arasını bozmaya çalışamana benzemez, o karnındaki bebeğe çok güvenme onun için. O kadın O bebeği alır kendi evladı gibi büyütür, çocuğununda senden haberi dahi olmaz ve sen de o esnada ölü bir beden olacağın için çok da sorun teşkil etmez."
Biraz düşnür gibi yaptıktan sonra yeni hatırlamış gibi yaptığım ama aslında en başından beri aklımda olan sözleri söyledim.
"Ha bu arada o çok sevgili arkadaşın ve sen o adamın altına yatmaya bu kadar meraklıysanız neden benim yerime siz nişanlanmadınız?"
Yıllardır dillendirmediğim gerçek gün yüzüne çıkmıştı ve bundan rahatsızlık duymuyordum veya korkmuyordum çünkü ben onların ezebileceği ya da gücünü yitirebileceği bir kadın değildim artık.
"Sen... Sen..."
Onun cümlenin devamını getiremeyeceğini anlayınca ben tamamladım cümlesini.
"Evet, ben o Karahan'ların vaktiyle okumak istediği için yollu muamelesi gördüğü 17'sinde evlenmemek için evden kaçan ve öldü denilen kızı Dicle Karahan."
Bu soyadı uzun zamandır kullanmamıştım ve ismimin yanına yakışmadığı için yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Kansu kesinlikle daha çok yakışıyordu adımın yanına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Oyunu
De TodoBorda bereliler için bir söz vardır: Ne geldiklerini görürsün ne de silahlarının sesini duyarsın göreceğin son şey bir çift göz olur. Üsteğmen Dicle Arslan'nın namlusunun ucundakininde gördüğü son şey bir çift bela olan deniz göz olur. Peki bu deni...