Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
İyi okumalar...
*
Bir Gün Önce...
Baha'dan gelen ısrarlı arama beni şaşırtmazken açmadan rahat etmeyeceğini anladığımda elimdeki oyma bıçağını bırakarak üzerimdeki talaşları kısaca silkeledim ve arka cebimden telefonu çıkardım.
"Efendim?" dedim hoparlöre alırken ve kendi yaptığım ahşap masanın üzerine bıraktım. Ardından da iki elimi de masaya yaslayarak öne eğildim bir miktar. Bu sırada endişe dolu sesi doldu kulaklarıma.
"Dilem biliyor... Dikkat et kendine."
Aklından ne geçiyordu acaba? Dilem bana şu an için herhangi bir zarar veremezdi.
"Biliyorum Baha! Sardın kızı başıma..!" diye söylendim ancak o sarmasa da çoktan radarıma girmişti kız. Er ya da geç bir şekilde böyle ilerlemese de yaşanacaktı bunlar.
"Korumalarını çektin mi?" diye sorduğunda derin sıkıntılı bir nefes verdim.
"Artık şu kızı benim öldürmediğime bir şükretsen mi?"
Baha'nın benden ne beklediğini anlamakta zorlanıyordum. Bazen gerçekten yalnızca bir güvenlik şirketim olduğunu falan düşünüyordu sanırım.
"Polisleri çekmemi istedi..." dedi, sesindeki üzüntü çekerse öleceğini bildiği içindi ancak ben pek de öyle olacağını sanmıyordum. Sırf bu yüzden dediğini yaparak ekipleri çekmiş ve onu izlemesi için Fatih'i görevlendirmiştim. Ne olursa olsun yalnızca izleyecekti. Haksız çıkarsam ve ölürse zaten işime gelirdi her türlü.
"İyi, çektiğinde haber ver de işini bitirmesi için birilerini yollayayım." dedim bastıra bastıra. Ona takındığım tavır herkes için geçerli değildi ve umarım ki bunu bir gün anlayacaktı.
"Abi!" dedi sitemle. Bu kızı neden bu kadar önemsediğini bir türlü anlayamıyordum. Aşık desem aşık değildi, yakınlar desem aman aman değillerdi.
"Lütfen, Dilem'e bir şey yapma..." İstesem de yapabileceğimi sanmıyordum ancak bunu ona söylemedim tabii ki.
"Ne o Baha savcı? Tutuklar mısın yoksa beni?" dediğimde sinirden gözlerini kapatarak sakinlemeye çalıştığını görmesem de biliyordum. Oluşan kısa süreli sessizlik de bunun kanıtıydı.
Ancak sakinlemeyi başaramamış olacak ki "Siktir git, amına koyayım!" diyerek telefonu yüzüme kapattı.
Yüzüme kapattı...
Yüzüme!
Sakinleşmek için derin bir nefes alırken telefonu alarak tekrar arka cebime sıkıştırdım. Madem öyleydi şu saatten sonra benimle telefondan bok iletişime geçerdi.
Sinirle oyma bıçağını tekrar elime aldım ve yarım bıraktığım işe giriştim bir kez daha.
Bugün perşembeydi ve yarın akşamı dört gözle bekliyordum.
*
Şimdiki zaman...
Nefeslerim hâlâ düzensizdi. 11 yıldır görmemiştim. Tam tamına 11 yıldır görmüyordum. 11 yıl önce yine şubatın 10'unda sürgün edilmişti ve yine bugün şubatın 10'unda sürgünü sona ermişti. Bazen gerçekten kabusmuş ve hiç yaşanmamış gibi gelirdi ama gerçekti.
Yüz hatları oturmuş, vücudu gelişmiş, şekillenmişti ancak oydu işte.
Düş kapanını boynumdan çıkardım hırsla. Korumuyordu işte bu aptal şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kapanı +18
Teen FictionKlişe ama orijinal demişken mafya/anlaşmalı evlilik yazmasak olmazdı. Buyurunuz... * "Çok şey bildiğini sanıyorsun değil mi?" dediğinde başımı iki yana salladım yavaşça. "Her cuma saat 9 ve 10 arasında ne yaptığını bilmiyorum." Söylediklerimi destek...