15.Bölüm

1.7K 197 33
                                    

Dünden sonra o kadar keyifliyim ki... Biraz daha keyiflenelim ve bu bölüm biraz da kısa diye fazladan bir bölümle geldim size.

Dün biraz laik atak geçirmekte olduğum için bugün atabiliyorum.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 

İyi okumalar...

*

"Unutma, balayına yazın gitmek istediğimiz için şu an yalnızca üç günlük minik bir tatille yetindik." dedi Arat bin birinci kez.

Gözlerimi yuvarlarken koyu gözlerine baktım uzun uzun. Bu üç günde bir çok ön yargımı kırmıştı kendisine karşın ve tuhaf bir şekilde aslında yaptıklarından kendisinin de memnun olmadığını fark etmiştim. Mecburiyetleri vardı ve en büyük mecburiyeti de buydu.

Onun için üzülmemem gerekiyordu ama üzülüyordum.

"Ne olmak isterdin?" dedim birden. Ben şaşırmasını beklemiştim, belki sorumu anlamamasını ancak sanki o bunu sormamı bekliyordu. Soracağımı anlamıştı. Yalnızca gözlerime bakarak...

"Bilmem." dedi omuzlarını indirip kaldırarak.

"Hiç düşünmemiştim. Çocukluğumdan beri ne olacağım belliydi."

Başımı ağır ağır aşağı yukarı salladığım sırada çenesiyle beni işaret etti ve "Sen?" dedi.

"Gazeteci olmasan ne olmak isterdin?"

Bilmem dercesine dudaklarımı büzdüm ben de.

"Mesleğimden memnunum ama sanırım avukat olmak isterdim."

Hafifçe gülerken başını aşağı yukarı salladı.

"Tabii ki avukat!" dedi ardından da sorusunu saçma bulur gibi bir tavırla.

"Görüşürüz..." dedim ve kapıyı açmak üzere elim kapı kulpuna uzandı ancak Arat kolumdan tutarak geri kendisine dönmeme neden olmuştu.

Dudakları dudaklarımın arasına sızarken elleri belimdeki gamzelere inerek kendisine daha çok çekmişti beni. Bu üç günde bunu da bir alışkanlık haline getirmişti ancak tuhaf bir şekilde hiç de şikayetçi değildim ve hatta o içimdeki kötü hissi bastırabilecek bir his kaplıyordu içimi beni her öptüğünde, her bedenlerimiz birbirine karıştığında...

"Görüşürüz..." dedim dudaklarımı serbest bıraktığında ancak ondan uzaklaşmamıştım ve konuştuğumda dudaklarım dudaklarına değmişti.

"Önce yüzükler sol ele..." dedi Beyazıt da. O da dudaklarımızın birbirine değmesini pek sorun etmemişti. Gayriihtiyari başımı eğerek elime baktım. Ardından da herhangi bir itiraz da bulunmadan yüzükleri sol elime geçirdim.

O günden sonra sol ve sağın farkını araştırmıştım elbette. Sağ nişan, sol evlilikmiş...

Beyazıt'ın parmağına da gözüm istemsizce kaydığında kendisinin çoktan sola takmış olduğunu görmüştüm.

"Oldu mu?" dediğimde bakışlarımı yüzüne çevirerek üzerime eğildi ve ancak ne öptü ne de bir şey dedi. Uzanıp kapımı açtı ve hafifçe de geri çekildi. İstemsizce şaşırmış ve biraz da dumura uğramıştım.

Mart kedisi gibi geçirdiğin için üç günü... Eh, ne demişler? Alışmış, kudurmuştan beterdir...

Beyazıt ise "Görüşürüz..." dedi kısa bir iç çekişle birlikte. Zar zor etki alanından çıkıp kapıya hareketlendim ve kendimi olabildiğince hızlı bir şekilde arabanın dışına attım.

Düş Kapanı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin