17.Bölüm

1.7K 179 26
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 

İyi okumalar...

*

Seviştikten sonra Beyazıt beni koltuğa taşımıştı ve şimdi koltukta göğsüne uzanmış bir şekilde yatıyordum. Üzerimizde bir battaniye vardı. Eli her zamanki gibi belimdeki gamzedeydi ancak bu sefer tamamen çıplaktım tabii. Diğer eli de saçlarımla oynuyordu usul usul. 

Eli birden duraksadığında ve bedeninin hafifçe doğrulduğunu hissettiğimde bakışlarımı çevirerek Beyazıt'a baktım.

"Bu arada kafana göre tanımadığın insanların evine girmemelisin. Önceden de girmemeliydin ama şimdi hiç girmemelisin!"

Sesi fazlaca ciddi ve beni kınarcasınaydı.

"Kendimi koruyabilirim." derken gözüm yere indirilmiş masamdaydı. Kalkıp işlerimi tamamlamam gerekiyordu ama şu an hiç istemiyordum ve zaten aciliyeti olan şeyleri de halletmiştim ama daha sonra bu işleri yine ben yapacaktım ve sabahlamışken hepsini bitirsem iyi olurdu.

"Kaç kişiye karşı? Biliyorum sözelcisin ama matematiğinin o kadar kötü olmadığını varsayıyorum."

"Ha, ha!" dedim gözlerimi yuvarlayarak. 

"Ben ciddiyim Dilem. Ayrıca bir daha böyle bir durum yaşanırsa çocukların ne olursa olsun seni o eve sokmama emri var. Haberin olsun."

Bu sanırım kendini de çocukları da zor duruma sokma demekti. Ne dersem diyeyim bir şey değişmeyecekti o yüzden bir şey demedim ben de. Hatta başımı tekrar göğsüne yasladım.

İstediğimde pekâlâ ruhu duymadan ajanstan çıkabilirdim.

"Bu suskunluğunun, kabullenişinin altında bir şey aramalı mıyım?" dedi saniyeler sonra. Sesindeki şüphe derin, sıkıntılı bir nefes vermeme neden oldu.

Tekrardan göğsünden doğrulurken göğsüne düşen saçlarımla doğrudan Beyazıt'a döndüm. Gözlerini kısmış ve her hareketimden, her bakışımdan bir anlam çıkarmak istercesine tetikteydi.

Zaman kazanmak için Beyazıt gibi ben de onu süzdüm uzun uzun ve en sonunda samimiyetsizce gülümsedim.

"Bu güzel sevişmenin ardından sinirlerimi bozmamak için..." dedim ve çıplak olmayı gram umursamadan kitaplığın kapaklı dolabına ilerledim. Ne olur ne olmaz diye burada da bir kaç parça kıyafetim vardı ve tekrar o elbisenin içine girmek istemiyordum. 

Bakışlarının üzerimde olmasını umursamadan üzerime beyaz oversize bir tişört geçirmiş ve onun üzerine de gri uzun bir hırka giyinmiştim. Göğüs uçlarım belli oluyordu ama bunu da sorun etmedim. 

Tekrar Beyazıt'a döndüğümde tam da tahmin ettiğim gibi beni izliyordu. Ellerini başının altında birleştirmişti ve beline kadar gri ince battaniyeyle örtülüydü. Gözlerimi zar zor üzerinden çekebildiğimde işe dakikalar önce seviştiğimiz masanın üzerinde olması gereken eşyaları toplamakla başladım. Bakışlarının doğrudan üzerimde olması hem rahatsız ediciydi hem de tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Çok geçmeden tekrar masama kurulabilmiş ve başka bir kalemle saçlarımı toplamıştım ama burada seviştiğimizi bilmek, bunu düşünmek kesinlikle odaklanmamı zorlaştırıyordu. Tabii bunda üzerimdeki gözleri de etkiliydi.

Odaklanamıyordum.

"Sen gitmeyecek misin?" dedim. En sonunda tüm kabahati Beyazıt'ta bulmuş ve doğrudan ona dönmüştüm. Bir milim dahi kıpırdamamıştı sanki.

"Cık!" dedi başını geriye atarak.

"Manzarayı sevdim." Yüzündeki çapkın gülümsemeyle kısık gözleri altından alenen beni süzmüş ve manzaradan kastının ben olduğumu fazlaca belli etmişti.

Düş Kapanı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin