8.Bölüm

2.1K 189 42
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

Yorucu bir gündü. Bilmem kaçıncı kahvemle zar zor ayakta duruyordum. Kemerimi çözdüm ve binmeden önce fırlattığım dosyaları almak için arka koltuğa uzandım.

Ancak yan tarafta gördüğüm sarı mimozalarla öylece kalakaldım. 

Hâlâ annemin arabası bendeydi. Sabaha karşı Arat'la inatlaşırken arabanın her yerini kurcalamıştım ve bir başka çiçek olmadığına emindim. Ki fark etmemiş olsam bile bu kadar canlı olmasına imkan yoktu.

Demek Ayla ablanındı...

Uzanıp dosyalardan önce mimozaları aldım ve hızla buketin içinde kart var mı diye bakındım. Yalnızca masmavi üzerinde hiç bir şey yazmayan kare bir kağıt vardı.

Belki kazımalı ya da çift katlıdır diye kağıdı iyice kontrol etmiştim ancak bildiğimiz dümdüz mavi bir kağıttı.

Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken uzanıp arkadan dosyaları da aldım. Artık ineceğimi anlayan ve de hazırda bekleyen Harun hızla kapımı açmıştı.

Annem ne saklıyordu?

Benim için açılan kapıdan içeri girdiğimde montum ve çantamdan evvel çiçekleri verdim.

"Bunları bir vazoya koyar mısınız? Solmasınlar..." dedim ve Oya elimden çiçeği alıp kenara koyduğunda montumu ve çantamı da ona vermiştim.

Dosyaları öylece ona verecek kadar güvenmiyordum.

"Beyazıt beyler yemek için sizi bekliyorlar..."

Kısa bir an yalnızca odaya çıkıp uyumayı düşündüm ancak hem açtım hem de annemin yarın akşam bizi beklediğini söylemeliydim.

Oya'nın gösterdiği yemek odasına elimdeki dosyalarla girmem pek hoşlandığım bir şey değildi ancak yukarı çıkıp bırakıp tekrar aşağı inemeyecek kadar yorgundum.

"İyi akşamlar..." dedim masada gördüğüm sabahki adam ve Baha savcıyla da.

Arat yine baş köşeye kurulmuştu ve sanırım sol tarafı benim için ayrılmıştı.

Orayı es geçerek servisi diğer baş köşeye kaydırdım ve tam karşısına oturdum.

"İyi akşamlar, yenge!" diyen Ozan'la ona tersçe döndüm. 

"Tam adın ne senin?" dedim ters bakışlarımı üzerinden çekmeden.

 "Tam adın derken? Tek ismim var..." dedi bu söylediğime anlam veremediğini görebiliyordum.

Ancak Baha savcı anlamış ve "Tekin, Ozan Tekin..." demişti. İsmi bir yerden tanıdık geliyordu. Bir yerde daha duymuş olmalıydım.

"Bir daha bana yenge dersen, Tekin..." 

Ardından içimdeki vahşi tarafın söylemek istediklerini yutarak gülümsedim.

"Deme lütfen!" diye de devam ettim ve bu sırada Arat'la göz göze geldik.

"Aa, olmaz ama!" dedi Tekin abartılı bir tavırla.

"Racona ters!"

Derin bir nefes aldım. Sakin bir insandım. Fevri değildim. Yalnızca son bir kaç gündür her şey fazla gelmişti ve dengem şaşmıştı. Yine de sanırım şu an ağzının ortasına çarpma isteğim hiç normal değildi.

Çok aç olmama rağmen tüm iştahım da kaçmıştı.

"Afiyet olsun, size..." diye mırıldandım ve dosyalarımı da alarak ayaklandım. 

Düş Kapanı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin