30.Bölüm

702 82 41
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

11.03.2023

3 gündür kavga etmediğim tek bir insan bile kalmamıştı ve tabii ki başı Beyazıt çekiyordu.

Neden bütün arkadaşlarım erkekmiş, zaten Kerem'in 'güzelim' demesi sinirlerini bozuyormuş, bir de başına 'hayatım' diyen Yiğit çıkmış, çiçek gönderme haddini kendinde bulan Hakan'a değinmiyormuş bile, gavat değilmiş, bunlar ona tersmiş, bir gün sırf bu yüzden birini öldürecekmiş, ilk tercihi Kerem'miş, kimse benimle o şekilde konuşmayacakmış bir daha, başka öyle lavuklar da varsa hepsini uyaracakmışım, kendisi uyarırsa çok kötü olurmuş çünkü...

Tabii başta sussam, ödül mevzusundan uzaklaştığı ve haber yüzünden mahcup hissettiğim için azarlamalarına ses çıkarmasam da bir noktada patlamıştım. Neyse ki sonu ateşli bir sevişmeyle bitmişti de aramız şu an iyiydi.

Ayla abla ve anneme de ayriyeten kızgındım zaten. Annem yine psikoloğa gitmediğim ve istifa etmeme rağmen ajans kaynaklarını kullandığım için delirmişti. İkili oynamaktan vazgeçmeli ya işi tamamen bırakmalı ya da işime geri dönmeliymişim. Bir de sadece Arat soyadını aldığımı da öğrenmiş olmuştu haberle. Kariyer sahibiymişim ve en azından her iki soyadını da kullanmam gerekiyormuş. Ya boşanırsakmış, ismim bir nevi markammış, bu kadar düşüncesiz olamazmışım. Bunun üzerine bir posta daha kavga ettiğimizi söylememe gerek yoktu sanırım.

Ayla abla ise ona kendisi yapmış gibi haber yapmasını istememe ve bana tamam demesine rağmen arkamdan benim adımla yapmıştı haberi. Bu hareketi Arat soyadıyla kocamı bir güncük bile sürmese de mahpusa tıkmama, bu haberle hiç istemediğim bir ödülü almama, annemle yüz göz olmama sebep olmuştu. Neyse ki Beyazıt'ın ifadesinin alındığı falan basına yansımamıştı.

Bir de Kerem vardı tabii. Bu yaşadıklarımın asıl mimarı. En azından gelip kendi anlatma nezaketini göstermişti ama bir postada onunla kavga etmeme engel olamamıştı bu. İntikam alıyorsa alsındı ama beni ne diye karıştırıyordu?

Bu kadar insanla aynı anda sorun yaşamak bir dönüp 'Asıl sorun bende mi acaba?' diye sormama neden olmuştu ama Beyazıt'ı saymazsak bence gayet de haklıydım.

Biraz önce ise Beyazıt'ın halası ve diğer iki kuzeni gelmişti. Yol yorgunu oldukları için de direkt uyumak üzere odalarına çekilmişlerdi.

Şu anda ise ben bahçedeki oturma gruplarında oturmuş ağır ağır şarabımı yudumluyordum. Gözlerim daha çok hafif esen rüzgâr sebebiyle dalgalanan havuzdayken aklım birkaç gün sonra alacağım ödüldeydi. Annem gitmem gerektiği konusunda fazlaca ısrarcıydı ama benim pek istediğim söylenemezdi. Hatta hiç söylenemezdi. Zaten artık gelecek vaat eden bir araştırmacı gazeteci falan değildim. Direkt bir gazeteci değildim.

Birden omuzlarıma bırakılan şalla irkilirken omzumun gerisinden arkama baktım. Beyazıt tüm heybetiyle arkamdaydı.

"Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır, diye bir söz duymadın mı hiç?" derken de dolanıp yanıma oturmuştu. Ben de bu sırada üzerimdeki askılı tişörte ve şortuma boş birer bakış attım. Soğuk iyi geliyordu. Gerçeklikten kopmama engel oluyor, beni anda tutuyordu.

Yine de herhangi bir şey demeden omuzlarıma bıraktığı şala sarındım ve teklif edercesine elimdeki kadehi uzattım.

"Sarhoş olacak kadar içmediğini umuyorum?" derken sessizliğimi bir tık yanlış anlamış, elimdeki kadehe şüpheli bir bakış atmıştı.

Gülerken başımı iki yana salladım.

"Konuşabileceğim kadar ayığım, merak etme."

Bunun üzerine uzanıp elimdeki kadehi almış ve benim sabahtan beri ağır ağır içen halimin aksine kocaman bir yudum almıştı.

Düş Kapanı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin