Herkese merhaba!
Sonraki bölüm ayın 17'sinde. Maalesef sınav senem ve böyle olması gerekiyor. Hiç atmadan duramam ama 1 haftada bölüm yetiştirmekte de derslerle beraber bir miktar zorlanıyordum. 2 hafta uzun bir süre gibi geldi ve ben de 10 günde birin ideal olduğunu düşündüm ve böyle bir düzen seçtim.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
17 ocakta görüşmek üzere...
İyi okumalar...
*
Adrenalinin etkisi geçtiğinde bir başka şok sarmıştı bedenimi. İki kişiyi öldürmüştüm...
Öldüklerine üzülmüyordum ve hatta Dünya için iyi bir şey bile yapmıştım ama bu bir suçtu. Baha'nın da dediği gibi birini sırtından vurmuştum ve birini de silahsızken, üstelik aramızda hatırı sayılır bir mesafe varken öldürmüştüm. Kendimi koruyacak potansiyelimin olması da haneme yazılı bir eksiydi ve yine Baha Arat'ın dediği gibi nefsi müdafaa saymazlardı.
Hapse girmek istemiyordum, hele ki değmeyecek iki şerefsiz için ancak...
İşim şeffaflık sağlamakken ben kendim mi şeffaf olmayacaktım?
Sanki önceden çok şeffaftın!
O başkaydı ama...
Nesi başkaydı?
Hiç hoş gelmedin Narenciye... Ayrıca Beyazıt Arat'ın eline koz veremem. Bunu bana karşı kullanmaktan çekinmez.
Sen de onu kullan, asıl amacımız Dokuz Buçuk değil mi? Şu an Arat'ın nerede olduğunu merak etmiyor musun? Ya da tesadüflere inanmaya mı başladın?
"Aklımı karıştırıyorsun!" diye mırıldanırken yattığım yataktan doğruldum. Eş zamanlı olarak ağzımdan da bir inleme kaçmıştı.
Adrenalinin etkisiyle hissetmesem de şerefsiz çok sert vurmuştu karnıma ve karnım şu an mosmordu.
Tokadın etkisiyle sol yanağım hâlâ sızlıyor, ağzımı açtıkça da patlak dudağım acıyordu.
Arat'ın suyuna git, Dilem... Dokuz Buçuk'u bulalım, bu sırada Arat'a karşı bir koz da edinelim. Bir taşla iki kuş... Her türlü hapse girmekten iyidir!
Yataktan bacaklarımı sarkıtırken başımı aşağı yukarı salladım. Narenciye haklıydı. Hapse giremezdim.
Üstelik Dokuz Buçuk'a bu kadar yakın olduğumu da daha önce hiç hissetmemiştim.
Çıplak ayaklarım sıcak parkeyle buluştuğunda elim gayri ihtiyari boynumda olması gereken düş kapanına gitmek istemiş ama tekrar bir boşlukla karşılaşmıştı.
Büyük bir salaktım. Düş kapanımı şu an her şeyden daha çok istiyordum.
Ağır adımlarla kapıya ilerledim ve ardından da aşağıya. Bu ev annemlerin evinden de büyük olmalıydı.
Şatafattan uzak ve daha minimalist döşenmişti. Yine de çok boş durmuyor, aksine insanın içini açıyordu.
Geçerken gördüğüm pencereye bakılırsa saat bir hayli geç olmuş olmalıydı.
Neyse ki salondan ışık geliyordu ve Arat'lar uyanık olmalıydı. Salona girdiğimde iki kardeşi baş başa şöminenin başında viski içerken buldum. Aralarında tek çıt çıkmadan yalnızca karşılıklı bir şekilde viskilerini yudumluyorlardı.
"Dilem..." diyerek ilk tepkiyi veren Baha Arat'tı her ne kadar beni ilk fark eden Beyazıt Arat olsa da.
"Telefonum nerede?" dedim ayakta durmak zor geldiği için en yakınımdaki koltuğa çökerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kapanı +18
Novela JuvenilKlişe ama orijinal demişken mafya/anlaşmalı evlilik yazmasak olmazdı. Buyurunuz... * "Çok şey bildiğini sanıyorsun değil mi?" dediğinde başımı iki yana salladım yavaşça. "Her cuma saat 9 ve 10 arasında ne yaptığını bilmiyorum." Söylediklerimi destek...