23.Bölüm

1.1K 129 85
                                    


Herkese merhaba.

Dehşet uykusu olmasına rağmen kim uyuyamadı? Ben. Çünkü sabah açıklanacak sonuçlar. Bir şeyler yanlış gittiyse ya 2021 gibi olmazsa diye korkuyorum. Uyuyamamışken de bölüm atayım dedim. Hem sanırım yarın ve yahut sonraki bir kaç gün bölüm yazacak bir mentalim olmayabilir. Ve sanırım sonraki bir kaç gün yoğun geçecek. O yüzden hazır yapabiliyorken bölüm atayım dedim.

Umarım beğenirsiniz. 

Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın...

İyi okumalar...

*

İçeri girerken Beyazıt ve Tekin'in üzerini aramışlardı ama Beyazıt görevli bir kadın yoksa üzerimi arayamayacaklarını belirttiğinden rastgele bir garsonu çevirmek zorunda kalmışlardı. Ancak o kadın o kadar da rastgele olmasa gerek ki Beyazıt'ın bana verdiği silahı fark etmesine rağmen hiç bir şey yokmuş gibi davranmıştı. Beyazıt'a attığı minik bakış ise bir şeyi yaptığını onaylarcasınaydı. Sanırım Tekin ve Beyazıt için de silah vardı burada. Bunu da gelir gelmez Tekin'in yanımızdan ayrılıp tuvalete gitmesinden çıkarmıştım.

Şimdi ise gözlerim etrafı büyük bir dikkatle tarıyor sistemi anlamaya çalışıyordum. Köşede konumlandırılmış masada bir adam görevliydi ve olası bir durumda hemen müdahale edebilmeleri için yanında da iki koruma vardı. Tabii harici olarak etrafa dağılmış bir kaç korumayı da seçebilmiştim. Adamın oturduğu masa oldukça görkemliydi. Yine de büyük paralar dönüyordu ve o kadar parayı nakit olarak tahsil edemeyecekleri için senet olarak imzalatıyorlar, bahis oynatılıyordu. Bu da kafamdaki tomar tomar para görüntüsüne ket vurmuştu.

Ortadaki devasa kafeste birbirlerini öldüresiye kapışan iki adam ise fazla insanlık dışı ve barbarcaydı. İnsanlar kah oturarak kah ayakta kah bağırarak tuttukları adamı destekliyorlardı ve bu da orta çağda hissetmeme sebebiyet vermişti.

"Kan mı tutuyor seni?" demeden hemen önce birine başıyla selam vermiş ve bana dönmüştü. Ardından da kendi sorusunu saçma bulmuş olacak ki başını iki yana salladı. Koluna dikiş atarken kan tutmadığını fark etmiş olmalıydı.

"Hâlâ nasıl bu kadar barbarca şeyden insanların zevk aldığını anlamaya çalışıyorum. Birbirlerini öldürmeleri için tezahürat yapıyorlar bildiğin!"

Bir de sözde aydın, zengin kesimdi buradaki insanlar. Aralarından üst makamlardan bir kaç kişi seçebilmiştim bile. Ki kim bilir benim tanımadığım ve şu an burada olup da o makamda olmaması gereken kaç kişi vardı acaba?

"Tarihte yaptığı işlerle anılan bir çok insanın sapkınlıkları var... Bu tarz sapkınlıklar vardı ve maalesef var olmaya da devam edecek."

Beyazıt'ın bizi bir yere oturtacağını sanmıştım ama o bizi başka bir tarafa yönlendirdiğinde gittiğimiz tarafa bakmış ve bize doğru gelen Semih Ferzan'ı görmüştüm. Tam lambanın altında durmasından sebep kel kafası parıldıyordu.

"Hoş geldin Beyazıt..." Ardından bana dönmüş ve tıpkı reverans yapıyormuşçasına dizlerini bükerek elimi istercesine elini uzatmıştı.

"Ve tabii siz de Dilem Hanım."

Elimi ona uzatmazken yalnızca üstten dik bir bakış atmakla yetinmiştim.

Üzülmüş gibi dudaklarını büzdü.

"Ama ben bize karşı artık daha sevecen olursun diye düşünmüştüm. İstifa haberin çok hızlı yayıldı."

İstemsizce bakışlarım Beyazıt'a döndü. Yüzünden herhangi bir duygu okunamazken bakışları da doğrudan Ferzan'ın üzerindeydi. Ben ise minik bir aydınlanma yaşamıştım. İstifa ettiğim için şu an buradaydım. Muhtemelen istifa etmemiş olsam Beyazıt beni buraya getiremezdi. İnsanların gözünde işi tamamen bırakmıştım. Bir kez daha çalışarak Beyazıt'ı aslında nasıl zor bir durumun içinde bıraktığımı fark etmiştim.

Düş Kapanı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin