22 yıl önce...
Tereddütlü bir bakış attı camdan dışarı minik Beyazıt. Henüz 7 yaşında küçük bir oğlan çocuğuydu. Bahar gelmişti. Hava güneşliydi. Tam dışarı çıkıp oynamalıktı ama çıkamazdı çünkü cezalıydı. Odadan çıkarsa cezadan daha da kötüsünün başına geleceğini biliyordu ama duyduğu ağlama sesi onu adeta odadan çıkmaya zorluyordu. Pes etti ve kapıya ilerledi.
Önce azıcık araladı kapısını. Başını minicik uzattı kapının dışına ve etrafta birinin olup olmadığını kontrol etti. Kimsecikler yoktu neyse ki. Hızlıca odasından çıktı ve kapısını da ardından kapattı. Babasının şu an misafiri olduğunu biliyordu. Yani odasına gelip onu kontrol etmezdi ama yakalanırsa, bir çalışan görüp babasına söylerse her şey onun için çok çok kötü olurdu.
Olabildiğince hızlı ve dikkatli bir şekilde aşağı kata indi. Salonun kapısı neyse ki kapalıydı. Yarısı cam olan kapının önünden biraz eğilerek geçmek zorunda kalsa da yakalanmadan geçmeyi başardı ve dış kapıya ulaştı. Olabildiğince sessiz bir şekilde araladı kapıyı ve geri dönebilmek için birazcık aralık bırakarak bahçeye kavuştu. Babası kıskanç bir adam olduğu için korumalar asla bahçeden içeri giremezdi, hepsi evin etrafını çevreleyen duvarın dışında beklemek zorundaydı. Bu yüzden şanslıydı ve garaj tarafına ilerlerken biraz tedirgin olsa da rahatça ilerleyebilmişti.
Ve ağlama sesinin kaynağına en sonunda ulaşabildi. Daha önce hiç görmediği bir adam küçük bir bebeği kucağında tutuyor ve bir o yana bir bu yana sallayarak susturmaya çalışıyordu. Bu adamı daha önce hiç görmemişti Beyazıt. Muhtemelen babasının değil, misafirinin adamıydı. Babasına buradaki varlığını söyleyemezdi yani.
Yine de tereddüt etse de hâlâ içli içli ağlayan bebeğe kıyamamış ve yanlarına doğru ilerlemeye devam etmişti ve evet... O bebek Dilem'den başkası değildi. Henüz 1,5-2 yaşlarındaki Dilem "Ane, ane!" diye zar zor anlaşılacak şekilde annesini istediği için ağlıyordu.
"Neden ağlıyor?" diye sordu Beyazıt biraz çekinerek ve bebeği tutan adama çekimser bir bakış attı. Ancak o zaman Beyazıt'ın varlığının farkına varan adam ise şaşkınlıkla Beyazıt'a döndü.
"Sanırım biraz annesini özlemiş." dedi gülümseyerek ve bir eliyle hâlâ ağlayan Dilem'i sabit tutmaya çalışırken diğer elini Beyazıt'ın saçlarına daldırdı ve hafifçe karıştırdı.
"Kucağıma alabilir miyim?" diye sordu bu kez de. Adamın içten olan tavrı onu rahatlatmıştı.
Adam kısa bir an Beyazıt'a baktı. Sonra açık olan araba kapısından içeri doğru uzanarak çantayı dibe itti. Ardından da Beyazıt'a araba koltuğunu işaret etti.
"Otur bakalım, ayaktayken düşürebilirsin."
Beyazıt hiç itiraz etmeden kendisi için biraz yüksekte kalan arabaya tırmandı ve bacaklarını arabadan dışarı sarkıtacak şekilde oturduktan sonra beklenti dolu bakışlarını adama çevirdi.
Sabahtan beri susturamadığı bebeği daha çok ağlamasından korkarak çocuğun kucağına bıraktığında beklemediği bir şey oldu. Dilem ağlamayı bıraktı ve ıslak gözlerini kırpıştırarak Beyazıt'ın kara gözlerine baktı şaşkın şaşkın. Beyazıt ise bebeğin gözlerine hayran hayran bakmakla meşguldü.
Islak gözleri öyle güzel parlıyordu ki... Bir de şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırması... Her gözünü açtığında sanki doğa yeniden canlanıyor, bahar geliyordu... O kadar güzeldi ki yeşilleri, hayran olmamak elde değildi...
Şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırmayı bıraktığında Beyazıt bundan hoşlanmamıştı. Bu yüzden derince ofladı. Bilinçli yaptığı bir hareket değildi ama Dilem gözlerini sıkıca kapattı ve tekrar kırpıştırarak açtı. Beyazıt bir kez daha bu manzaraya kavuştuğu için memnunken bu bir oyuna dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kapanı +18
Teen FictionKlişe ama orijinal demişken mafya/anlaşmalı evlilik yazmasak olmazdı. Buyurunuz... * "Çok şey bildiğini sanıyorsun değil mi?" dediğinde başımı iki yana salladım yavaşça. "Her cuma saat 9 ve 10 arasında ne yaptığını bilmiyorum." Söylediklerimi destek...