8. Bölüm

27 7 0
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Bir öğretide dünyanın bir imtihan dünyası olduğu söylenirdi. Dünyanın zevkine kananların sonu cehennem olurken bundan uzak duranlar kendini oradan kurtarırdı. Fakat artık bütün kurallar değişmişti. Artık herkes isteğine göre oynuyordu. Bir imtihan dünyasından ölüm kalım savaşına dönmüştü. Bundan sonraki hayatın ise meçhuldu.

Baekhyun bir oyunun içinde olduğunu kabullenmişti. Önceden önünde seçebileceği iki yol varken şimdi bu seçenekler çoğalmış hangi yola adım atsa ayağına diken batıyordu. Ancak bu onun için bir yenilgi değil, kabullenişti. Artık dünya kuralları yerine oyun kurallarına göre ilerleyecekti.

Etrafını saran kolları uzaklaştırdı ve Arin'e gülümsedi. Karşısında daha canlı bir yüz ve daha parlak gözler vardı. Arin'i hayatı boyunca böyle görmemişti. Hasta bir kızdı. Bazen konuşacak kadar iyi bile hissetmiyordu kendisini.

"Seni çok iyi gördüm. Nasılsın, annemin ölümünden sonra?" Baekhyun'un mimikleri sabitti. Fazladan bir tepki göstermesine gerek yoktu. Onun normali buydu.

Arin'in yüz ifadesi aniden kederlendi. "Annem olduğu için üzüldüm ama onu hiç tanımıyorum." Baekhyun kardeşinin saçlarını okşadı hafifçe. "Sorun değil." Bir teselliydi. Hiçbir şey senin suçun değil, buna şahit olduğun için özür dilerim anlamlarını içeriyordu daha çok.

"Seninle bir şey konuşmak istiyorum. Yürümeye ne dersin?" dedi Baekhyun üzerlerindeki bakışlardan kaçınmak için. Arin onu küçük bir baş sallamasıyla onaylayınca yürümeye başladılar.

"Garip hareketler yaptığını duydum. Neden bu şekilde davrandığını sorabilir miyim?" Arin'in kaşları çatıldı ilk. Sonra yavaşça kıkırdadı ve eskisinden daha kırmızı dudaklarını hareket ettirdi. "Garip hareketlerden kastın nedir abi? Ben sadece yeni hayatıma alışıyorum. Önceden yaşayamadığım her şeyi yapmaya çalışmak ne zaman garip oldu?"

Baekhyun bir demedi. "Tamam seni fazla zorlamayacağım. Fakat geri dönmek istiyorsan izin vereceğim." Arin kaşlarını çattı. "HA-" Sesinin yüksek olmasını beklemiyor olacak ki boğazını temizledi. "Hayır abi. Oradan çok sıkıldım. Burada yapabileceğim daha çok şey var." Baekhyun onun bu sözünden anlamadı ama sorgulamadı da. "Geri dönelim."

Arin'i Chanyeol ile kaldığı eve bıraktıktan sonra Eunwoo ile görüşmüştü. Eunwoo'nun verdiği kağıdı iç cebine koyduktan sonra Eunwoo'yu tekrar Arin'in başına bıraktı. Ardından saraya dönerek ana salona gitti. Bu savaşı değerlendirmek ve başka konuları da konuşmak için çağırılmıştı. Sehun'un yanındaki yerini aldı. "Savaşa gideceğimiz konuşuluyor. Bu sefer de yardım ederler mi?"

"Sınır köyler için yardım etmişlerdi. Ama bu sefer bizi kendi başımıza bırakmakta kararlılar." Sehun öyle düşünmediği için başını iki yana salladı. Her zaman hislerine güvenirdi ve bu seferde de hislerinin onu yanıltmayacağını düşünüyordu.

"Planı olan var mı?" dedi Kai insanların üzerinde gözlerini gezdirerek. "Daha önce burada kimse Yamato'da bulunmadı. Hangi girişin güvenli olduğunu bilmek için muhbir gönderebiliriz." Sehun kendi fikrini söyleyince herkesten onay aldı.

"Bir yol biliyorum ama harita yardımı ile göstermeliyim." Sehun kaşlarını çattı. Baekhyun'un her şeyde bir fikrinin olması onun sinirlerini az çok bozuyordu. "Size öncülük edeceğiz. Baekhyun, Namjoon ve Kyungnam insanlara öncülük edecek."

"Bize yardım edecekseniz neden direkt oraya göndermiyorsunuz?" Baekhyun neden bu kadar uğraş verdiklerini anlamıyordu. "Ben öyle istiyorum." Ancak bir şeytanın da kendisine hesap vermeyeceğini anlamalıydı. "Harita tapınakta. Oraya gitmem gerekiyor." Baekhyun ibadethanelerin bu tip şeyler için uygun olduğunu düşünüyordu. Çünkü böyle yerlerde kimse sır saklamaya cesaret edemezdi. İbadethanelerin tanrı tarafından izlenildiğine inanıyorlardı.

"Seninle birlikte geleceğiz. Başka sakladığın şeyler var mı görmek istiyorum." chanyeol istese bunu anında öğrenebilirdi. Ancak Baekhyun'u tedirgin etmek ona haz veriyordu. Baekhyun'un genel yapısının sakin olduğunu biliyordu. Ancak sakin kalamadığı durumlarda etrafa yayılan enerjinin haddi hesabı yoktu. Buna da kız kardeşini kaybettiği zaman şahit olmuştu.

"Saray tapınağında. Buradan çok da uzak değil." Baekhyun Chanyeol'un bakışlarında yakaladığı parıltıyı artık anlayabiliyordu. Bu parıltılar avını elinde tuttuğunu hatırlatıyordu. Av Baekhyun'du. Ancak Chanyeol'un avcı olup olmadığına karar verebilmiş değildi.

Chanyeol, Kang ve insanlardan seçilmiş kişiler Baekhyun'u takip etti. Kang az sonra görünen tapınakla yüzünü buruşturmadan edemedi. "Burası nasıl gözümden kaçmış?" Baekhyun içeri girdi. Ancak hemen yanında patlayan heykelle irkilerek kenara çekildi. Parçalanan bazı taşlar ona isabet ederken diğer parçaları da etrafa dağılmıştı.

"Melekleri sevmem." diye açıklamada bulundu heykeli patlatan Chanyeol. "Hala meleklerin kutsamasını alan ülkeler olduğunu duydum." Kyungnam'ın sözü üzerine Namjoon soru sordu. "Tanrı yok ama melekler var öyle mi?" Namjoon'un sorusuna Kang cevap verdi. "Bu Tanrı'nın neden yok olduğunu açıklamıyor mu?" Kang'ın bu soru niteliği taşıyan cevabı şeytanlar ve meleklerin iş birliği içerisinde olduğuna parmak basıyordu.

"Melekler aç gözlü yaratıklardır. Her zaman şeytanlardan üstün olduklarını düşünürler." Chanyeol sözüyle konuya ekleme yaptı. "Neden böyle bir şey yaptılar? Melekler Tanrı'nın sadık kulları değil miydi?" diye sordu Baekhyun. Hala kapıda dururlarken Kang etrafı dolaşmaya başladı. Bu konular onu açmasa da bir kulağı onlardaydı.

"İnsanlar her zaman kör karanlıktan bahsederler. Ancak en çok kör edici şeyin ışık olduğunu bilmezler ya da buna imkan vermezler. Meleklerin de içlerindeki o ışıldama arzusu onları kör etti ve Tanrı'ya ihanet ettiler."

Kimse daha fazla bu konu hakkında bir şey demedi. Baekhyun Buda heykeline ilerleyerek havada olan elini döndürerek aşağı indirdi. "Buraya çok fazla geldim ama bunu daha önce hiç fark etmedim." Baekhyun başını salladı. Bu heykeli kendisi yapmıştı. Aşağı indirdiği eli kendisine çekerek çıkardı. Heykelin kolunda bulunan boşluktan haritayı çıkardı.

"Bunu sen mi çizdin?" Baekhyun başını salladı. "Hayır, bir denizciden aldım." Eskimiş kağıdı yavaşça açtı. "Şu nokta bize uzak olsa da girebileceğimiz tek giriş orası. Askerler tarafından gözlenmese de surları güçlü. Gruplar halinde gidersek fark edilmemiz mümkün olmayacaktır."

"Neden orası korunmuyor." diye sordu Kang. "Oradaki halkın bir hastalıktan muzdarip olduklarını duydum. Askeri güçleri zayıflasa da tedbir almanın iyi olacağını düşünüyorum." Chanyeol ve Kang haritada göz gezdirdi. "Her şey hakkında bilgin var gibi görünüyor Baekhyun." Baekhyun Chanyeol'a baksa da Chanyeol'un dikkati haritadaydı. "Her şeyi bilmiyorum."

"Hm." Chanyeol bunun haricinde bir şey dememişti. "Önümüzde uzun bir yol var. Siz insanlar, askerlerinizi iyi eğittiğinizden emin olun. Çünkü bu savaşta tek başınıza olacaksınız." Herkes başını salladı. "Artık gidebilirsiniz."

Çok fazla zamanları yoktu. Baekhyun sağlam adımlarla ilerleyip bu savaşı bitirmek istiyordu. Tek beklentisi şeytanların bu işe çomak sokmamasıydı.

Şeytan ile AnlaşmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin